She was watching the film with her eyes red in tears.
- O gözyaşları içindeki kırmızı gözleri ile filmi izliyordu.
Bird watching is a nice hobby.
- Kuş gözlemciliği güzel bir hobi.
Tom was observing the sky with his telescope when he discovered a mysterious new object.
- Tom gizemli yeni bir nesne keşfettiğinde teleskobuyla gökyüzünü gözlemliyordu.
I'm observing wild birds.
- Ben yabani kuşları gözlemliyorum.
This song is so moving that it brings tears to my eyes.
- Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
I noticed I was being observed.
- Gözlenmekte olduğumu fark ettim.
He observed that it would probably rain.
- Muhtemelen yağmur yağacağını gözlemledi.
Tom likes to observe birds.
- Tom kuşları gözlemlemeyi sever.
The woman observes and the man thinks.
- Kadın gözlemler ve erkek düşünür.
This song is so moving that it brings tears to my eyes.
- Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
My mother looked at me with tears in her eyes.
- Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
Sir Peter Blake was tragically killed by pirates on the Amazon river in 2001 as he was on a mission to monitor environment change.
- Bay Peter Blake çevre değişikliğini gözlemek için bir görevdeyken 2001 yılında Amazon nehrinde korsanlar tarafından feci şekilde öldürüldü.
Sir Peter Blake was tragically killed by pirates on the Amazon river in 2001 as he was on a mission to monitor environment change.
- Bay Peter Blake çevre değişikliğini gözlemek için bir görevdeyken 2001 yılında Amazon nehrinde korsanlar tarafından feci şekilde öldürüldü.
It looks like it's going to rain.
- Yağmur yağacak gibi gözüküyor.
My car looks shabby in comparison with his new one.
- Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.
I'm looking forward to the return of spring.
- Baharın gelişini dört gözle bekliyorum.
I glanced at his letter.
- Onun mektubuna göz attım.
Will you glance through this report?
- Bu rapora bir göz atar mısın?
Tom looked through the drawers.
- Tom çekmeceleri gözden geçirdi.
Mary likes to observe birds.
- Mary kuşları gözlemekten hoşlanır.
I'm just here to observe.
- Ben sadece gözlemek için buradayım.
The use of optical instruments with this product will increase eye hazard.
- Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.
The use of optical instruments with this product will increase eye hazard.
- Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.
Astronomers have observed sixty-two moons orbiting Saturn.
- Astronomlar, Satürn'ün yörüngesinde altmış iki tane uydu gözlemlediler.
Tom opened the glove compartment and took out his registration.
- Tom torpido gözünü açtı ve ruhsatını çıkardı.
Tom searched the glove compartment for a map.
- Tom harita için torpido gözünü aradı.
Astronomers have observed sixty-two moons orbiting Saturn.
- Astronomlar, Satürn'ün yörüngesinde altmış iki tane uydu gözlemlediler.
The man was lost sight of in the crowd.
- Adam kalabalığın içinde gözden kayboldu.
We lost sight of him.
- Onu gözden kaybettik.
Why do horses wear blinkers?
- Atlar neden at gözlükleri takarlar?
In looking through the mist, I caught a glimpse of my future.
- Sis perdesinin arasından, kendi geleceğim gözüme ilişti.
It's still impossible with the naked eye. With binoculars you might be able to glimpse it....
- Çıplak gözle hâlâ imkansız. Ona dürbünle bakabilirsin.