even; just

listen to the pronunciation of even; just
Английский Язык - Турецкий язык

Определение even; just в Английский Язык Турецкий язык словарь

all
{i} hepsi

Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek. - All they that take the sword shall perish with the sword.

Onların hepsi lezzetliydi! - All of it was delicious!

all
{i} her şey

Aşkta ve savaşta her şey adildir. - All's fair in love and war.

Parlayan her şey altın değildir. - All that glitters is not gold.

all
bütün

Bahçedeki bütün çiçekler sarı. - All the flowers in the garden are yellow.

Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar. - Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.

all
her iki taraf
all
tamamen

Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu. - Having worked on the farm all day long, he was completely tired out.

Haber tamamen Rusya'nın çöküşü hakkında idi. - The news was all about the collapse of the Soviet Union.

all
her biri

Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım. - I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.

Ben dünyadaki tüm kuşların efendisiyim ve sadece düdüğüme üflemek zorundayım ve her biri bana gelecektir. - I am master of all the birds in the world, and have only to blow my whistle and every one will come to me.

all
all fours dört ayak
all
all his life butun ömrünce
all
{s} özbeöz

O özbeöz Amerikalı bir adamla evlenmek istedi. - She wanted to marry an all-American man.

all
{s} her

Bill her zaman dürüsttür. - Bill is honest all the time.

Orada herhangi bir şey görebiliyor musun? - Can you see anything at all there?

all
tümü, tümünü
all
{s} tüm

Bebek tüm gece ağladı. - The baby cried all night.

Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti. - When I woke up, all other passengers had gotten off.

all
alayı
all
tümü

O tümüyle siyah giyindi. - She was dressed all in black.

Sıcak suyun tümünü kullanma. - Don't use all the hot water.

all
büsbütün

Tom büsbütün o kadar kötü olamaz. - Tom can't be all that bad.

all
all night bütün gece
all
diğe

Ben senin yaşındayken, Virgil ve diğerlerinin hepsini ezbere bilirdim. - When I was your age, I knew Virgil and all the others by heart.

Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır. - All the other languages are easier than Uighur.

all
{s} bütün, tüm; hepsi: All roses have thorns. Bütün güller dikenlidir. He worked all day. Bütün gün çalıştı
Английский Язык - Английский Язык
all
even; just

    Произношение

    Видео

    ... The sum total of human knowledge, even just that tiny ...
    ... Or even just something simple, like I can't heal myself. ...
Избранное