Aslında onu biliyorum.
- Eigentlich weiß ich das.
Aslında anlatmaya çalıştığım şey sadece buydu.
- Eigentlich war es nur das, was ich dir mitzuteilen versuchte.
Para gerçekten ödenildi mi?
- Was the money actually paid?
Tom Mary için çalışmayı gerçekten sevdiğini anladı.
- Tom found that he actually liked working for Mary.
Tom'un söylediği gerçekten doğru.
- What Tom said is actually true.
O aslında doğru değil.
- That's actually not true.
Tom aslında Boston şehri sınırları içinde yaşamıyor.
- Tom doesn't actually live within Boston city limits.
O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.
- She looks young, but she's actually older than you are.
Ben aslına bakılırsa asla burada daha önce olmadım.
- I've never actually been here before.
Birçok insan tembeldir. Aslına bakılırsa ben de tembelim.
- A lot of people are lazy. Actually, I'm lazy too.
I... actually don't know that either, Dima admitted. Sometimes, this story really doesn't make any sense.
- Das... weiß ich eigentlich auch nicht, gab Dima zu. Manchmal ergibt diese Geschichte wirklich keinen Sinn.
Why actually do people fret about bad weather?
- Warum grämen sich die Leute eigentlich bei schlechtem Wetter?