dikmesi

listen to the pronunciation of dikmesi
Турецкий язык - Английский Язык
pylons
plural of pylon
dik
perpendicular

Dancing is a perpendicular expression of a horizontal desire. - Dans, yatay arzunun dikey bir ifadesidir.

dik
upright

An empty bag can't stand upright. - Boş torba dik duramaz.

She stood bolt upright. - O civatayı dik durdurdu.

dik
steep

He stared at the steep slope. - O, dik yamaca bakakaldı.

The climb will be steep and difficult. - Tırmanış dik ve zor olacak.

dik
{s} vertical

The X-axis is the horizontal axis and the Y-axis is the vertical axis. - X ekseni yatay eksendir ve Y ekseni dikey eksendir.

Keep away from the vertical cliff! she shouted. - Dikey kayalıklardan uzak durun! o bağırdı.

dik
erect

They erected a statue in memory of Gandhi. - Onlar Gandhi'nin anısına bir heykel diktiler.

This statue was erected ten years ago. - Bu anıt on yıl önce dikildi.

dik
(Biyokimya) longitudinal
dik
perpendicular to
dik
fixed

Everyone's eyes were fixed upon her. - Herkesin gözleri ona dikildi.

He fixed his eyes on me. - Gözlerini bana dikti.

dik
abrupt
dik
scarped
dik
{f} potting
dik
stick up
dik
{f} transplanted

Mother transplanted the flowers to the garden. - Annem çiçekleri bahçeye dikti.

Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch. - Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.

dik
{f} pot

Tom gave Mary a potted plant. - Tom Mary'ye saksıya dikilmiş bir bitki verdi.

You should look out for potholes when driving. - Araba sürerken çukurlara dikkat etmelisin.

dik
sew

My mother gave me her sewing machine. - Annem bana dikiş makinesini verdi.

Mom was busy with her sewing. - Annem dikiş işleriyle meşguldü.

dik
{f} sewing

There is a sewing machine and an ironing board in the room where Tom used to sleep. - Tom'un eskiden uyuduğu odada bir dikiş makinesi ve bir ütü masası var.

Mom was busy with her sewing. - Annem dikiş işleriyle meşguldü.

dik
{f} stitching
dik
endwise
dik
{f} sewn

How beautiful my sewn drapes are. - Dikili perdelerim ne kadar güzel.

dik
{f} sewed

She sewed a button on her coat. - O, ceketine bir düğme dikti.

Mary sewed her own costume. - Mary kendi kostümünü dikti.

dik
transplant

Mother transplanted the flowers to the garden. - Annem çiçekleri bahçeye dikti.

Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch. - Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.

dik
endways
dik
{f} transplanting
dik
{f} suture
dik
sew on

Do you have a needle to sew on these buttons? - Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?

Can you sew on these buttons for me? - Sen bu düğmeleri benim için dikebilir misin?

dik
{f} stitch

I think Tom needs stitches. - Sanırım Tom'un dikişlere ihtiyacı var.

The doctor gave her four stitches. - Doktor ona dört dikiş attı.

dik
implant
dik
{f} suturing
dik
intent

Tom is listening intently. - Tom dikkatle dinliyor.

Tom stared at Mary intently. - Tom dikkatle Mary'ye baktı.

dik
{s} up
dik
{s} arduous
dik
steeper

The higher we climbed, the steeper became the mountain. - Ne kadar yükseğe tırmanırsak dağlar o kadar dik olur.

dik
{f} plant

About a dozen trees had soon been planted. - Yaklaşık bir düzine ağaç kısa sürede dikilmişti.

Planting forests is good for the environment. - Ormanların dikimi çevre için iyidir.

bir geminin kıç dikmesi
(Askeri) after perpendicular
dik
precipitous
dik
sheer
dik
straight, upright, erect (in standing)
dik
(açı) right
dik
rapid
dik
(Geometri) right
dik
stiff

Tom's a stiff-necked old man. - Tom dik kafalı yaşlı bir adam.

dik
sharp, biting (remark)
dik
bluff
dik
upstanding
dik
straight

It is hard for an empty sack to stand straight. - Boş bir çuvalın dik durması zordur.

I've heard that sitting up straight is bad for your back. - Dik oturmanın sırtın için zararlı olduğunu duydum.

dik
uprightly
dik
bold

This morning at the station, her attention was caught by a poster with bold letters. - Bu sabah istasyonda, kalın harfli bir afiş onun dikkatini çekti.

dik
perpendicular, vertical; straight, upright, erect; steep, rapid, precepitous; intent, fixed, penetrating; right
dik
fixed, penetrating, intent (look)
dik
(saç) rough
dik
jagged
dik
stand up
dik
square

This box is square, not rectangular. - Bu kutu kare, dikdörtgen değil.

The boxes are rectangular, not square. - Kutular dikdörtgendir, kare değil.

dik
horny
dik
darn
dik
standup
dik
plumb
dik
endlong
dik
darning
engelleme dikmesi
(Havacılık) drag strut
iskele dikmesi
(Askeri) scaffolding pole
kafes kiriş dikmesi
truss post
kapı dikmesi
door post, jamb shaft
kapı dikmesi
doorpost
kapı dikmesi
gatepost
kasa dikmesi
jamb post
korkuluk dikmesi
(İnşaat) banister
korkuluk dikmesi
(İnşaat) railing post
ocak dikmesi
chimney bar
pencere dikmesi
jamb shaft
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение dikmesi в Турецкий язык Турецкий язык словарь

DÎK
(Osmanlı Dönemi) Darlık, sıkıntı. Gam. Kalbe sıkıntı veren
DİK
(Osmanlı Dönemi) Horoz
dik
Sert, kalın, tok
dik
Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan
dik
Birbirine dikey olan doğrulardan oluşmuş
dik
Ters, aksi
dik
Horoz
dik
Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan: "Sağlam yapılı, dik duruşlu bir gençti o yıllarda."- N. Cumalı
dik
Sert
dik
Yatık durmayan, sert
dik
Eğimi dike yakın olan: "Dik bir dereye indiler."- Ö. Seyfettin
dik
Buğday tanesine keşkekliğe çeviren su değirmeni
dik
Derin duvar
dik
Sert (bakış)
dik
Kaba, yersiz (davranış): "Kaba denilecek kadar ani ve dik bir davranışla halasını bıraktı ve kalktı."- H. E. Adıvar
dik
Sert, kalın, tok (ses): "Sesi dik ve küstahtı, söylediklerini aşağı salonda bekleşen komşular işittiler."- A. İlhan
dik
Ters, aksi (söz)
dik
Kaba, yersiz
dik
Eğimi dike yakın olan
dikmesi
Избранное