Tom and Mary arrived separately.
- Tom ve Mary ayrı ayrı geldi.
Could you wrap them up separately?
- Onları ayrı ayrı sarar mısınız?
He lives apart from his family.
- O, ailesinden ayrı yaşıyor.
I can't tell Tom and his younger brother apart.
- Tom ve genç erkek kardeşinin ayrı olduğunu söyleyemem.
We'd like separate checks.
- Biz ayrı hesaplar istiyoruz.
Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway.
- Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.
I can make a distinction between good and bad.
- İyi ve kötü arasında ayrım yapabilirim.
That's an important distinction to make.
- O yapacak önemli bir ayrım.
Don't put aside such an important detail.
- Böyle önemli bir ayrıntıyı kenara koymayın.
Don't put aside such an important detail.
- Bu kadar önemli bir ayrıntıyı kenara koyma.
This book is divided into four parts.
- Bu kitap dört bölüme ayrılmıştır.
African elephants are divided into two different species: savannah and forest elephants.
- Afrika filleri savana ve orman filleri olmak üzere iki farklı türe ayrılır.
The buses in Montgomery were segregated.
- Otobüsler Montgomery'de ayrıldı.
The buses in Montgomery were segregated.
- Montgomery'de otobüslerin içinde ırk ayrımcılığı vardı.
She won't leave the room, because she doesn't want to catch another cold.
- O, başka bir soğuk algınlığına yakalanmak istemediğinden dolayı odadan ayrılmayacak.
The buses left one after another.
- Otobüsler peş peşe ayrıldılar.
No nation can exist completely isolated from others.
- Hiçbir ulus diğerlerinden tamamen ayrılmış olamaz.
I think we should spend some time apart from each other.
- Birbirimizden ayrı olarak biraz zaman geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Sami spent more and more time apart from his wife.
- Sami karısından ayrı olarak, gittikçe daha fazla zaman geçirdi.
Seat cushions are sold separately.
- Koltuk minderi ayrı olarak satılır.
Pay together or separately?
- Birlikte mi yoksa ayrı olarak mı ödenecek?