Tom and Mary arrived separately.
- Tom ve Mary ayrı ayrı geldi.
They paid separately.
- Onlar ayrı ayrı ödediler.
We've just spent two weeks apart.
- Biz sadece iki haftayı ayrı geçirdik.
I can't tell Tom and his younger brother apart.
- Tom ve genç erkek kardeşinin ayrı olduğunu söyleyemem.
They each paid separately.
- Onların her biri ayrı ayrı ödedi.
This is important enough for separate treatment.
- Bu ayrı bir tedavi için yeterince önemli.
That's an important distinction to make.
- O yapacak önemli bir ayrım.
That's a distinct possibility.
- Bu ayrı bir olasılık.
Don't put aside such an important detail.
- Bu kadar önemli bir ayrıntıyı kenara koyma.
Don't put aside such an important detail.
- Böyle önemli bir ayrıntıyı kenara koymayın.
African elephants are divided into two different species: savannah and forest elephants.
- Afrika filleri savana ve orman filleri olmak üzere iki farklı türe ayrılır.
This book is divided into four parts.
- Bu kitap dört bölüme ayrılmıştır.
The buses in Montgomery were segregated.
- Montgomery'de otobüslerin içinde ırk ayrımcılığı vardı.
The buses in Montgomery were segregated.
- Otobüsler Montgomery'de ayrıldı.
She won't leave the room, because she doesn't want to catch another cold.
- O, başka bir soğuk algınlığına yakalanmak istemediğinden dolayı odadan ayrılmayacak.
For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time.
- Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.
No nation can exist completely isolated from others.
- Hiçbir ulus diğerlerinden tamamen ayrılmış olamaz.
Sami spent more and more time apart from his wife.
- Sami karısından ayrı olarak, gittikçe daha fazla zaman geçirdi.
I think we should spend some time apart from each other.
- Birbirimizden ayrı olarak biraz zaman geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Seat cushions are sold separately.
- Koltuk minderi ayrı olarak satılır.
Pay together or separately?
- Birlikte mi yoksa ayrı olarak mı ödenecek?