I'm used to keeping early hours.
- Erken kalkmaya alışkınım.
He is used to walking long distances.
- O uzun mesafe yürümeye alışkın.
He's accustomed to traveling.
- O, seyahat etmeye alışkındır.
Tom is accustomed to calling up girls on the telephone.
- Tom telefonda kızları aramaya alışkındır.