The boss strolled around the balcony above the office, observing the workers.
- Patron, yazıhanenin üzerindeki balkonda işçileri gözleyerek gezindi.
I cannot afford a camera above 300 dollars.
- Ben, 300 doların üzerindeki bir kamerayı maddi olarak karşılayamam.
Upon entering the room, he noticed that a candle burned on the desk. He remembered that the candle had not been there before.
- Odaya girmesiyle beraber, masanın üzerinde bir mum yandığını fark etmesi bir oldu. Mumun daha önce orada olmadığını hatırlıyordu.
The blare of the radio burst upon our ears.
- Radyonun sesi kulaklarımızın üzerinde patladı.
I found this on the way to the supermarket.
- Ben bunu süpermarket yolu üzerinde buldum.
Lech Wałęsa jumped over the shipyard fence in 1980.
- Lech Wałęsa 1980'de tersane çitinin üzerinden atladı.
The boy skipped over the fence.
- Çocuk, çitin üzerinden atladı.
There is an apple on the table.
- Masanın üzerinde bir elma var.
There is a book on the table.
- Masanın üzerinde bir kitap var.
Tom jumped across the mud puddle.
- Tom çamur birikintisinin üzerinden atladı.
He reached across the table and shook my hand.
- Masanın üzerinden uzandı ve elimi sıktı.
What would happen if two powerful nations with different languages - such as United States and China - would agree upon the experimental teaching of Esperanto in elementary schools?
- Amerika Birleşik Devletleri ve Çin gibi farklı dilleri olan iki güçlü devlet ilköğretim okullarında Esperanto deneysel öğretimi üzerinde anlaşmaya varsalardı ne olurdu?
Even if you go far away, let's keep in touch with each other over the phone.
- Uzağa gitsen bile, telefon üzerinden birbirimizle temas kurmaya devam edelim.
It has my name on it.
- Onun üzerinde adım var.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
Tom advised Mary to take some time to think over her options.
- Tom Mary'ye seçenekleri üzerinde düşünmek için biraz zaman almayı tavsiye etti.
We have to think over the plan.
- Plan üzerinde düşünmek zorundayız.
I'm going to speak to you with utmost candor so I want you to take everything I'm about to say at face value.
- Seninle son derece açık yüreklilikle konuşacağım bu yüzden söyleyeceğim her şeyi üzerinde yazılı değerden almanı istiyorum.
Don't dwell on your past failures.
- Geçmiş hatalarının üzerinde durma.
Don't dwell on your past mistakes!
- Geçmiş hatalarının üzerinde durma!
Masanın üstündeki CD benim.
- Masanın üzerindeki CD benim.
Vazo masanın üstünde.
- Vazo masanın üzerinde.