çok(mek)

listen to the pronunciation of çok(mek)
Турецкий язык - Английский Язык

Определение çok(mek) в Турецкий язык Английский Язык словарь

çok yönlü
versatile

Potatoes are very versatile. - Patatesler çok yönlüdür.

Tom is a versatile kid. - Tom çok yönlü bir çocuk.

çok
much

I have too much homework today. - Bugün, çok fazla ödevim var.

I was much frightened at the sight. - Ben görünce çok korktum.

çok önemli
(Hukuk) crucial

Tom made a crucial mistake. - Tom çok önemli bir hata yaptı.

Sunday's match will be crucial. - Pazar günkü maç çok önemli olacak.

çok fazla
too much

If you eat too much you will become fat. - Çok fazla yersen şişmanlarsın.

Too much drinking will make you sick. - Çok fazla içmek seni hasta edecek.

çok korkutmak
terrify
çok önemli
vital

She's vital to the mission. - O görev için çok önemlidir.

It's absolutely vital that we get to Tom Jackson's office by 2:30. - 2.30'a kadar Tom Jackson'ın ofisine gitmemiz kesinlikle çok önemlidir.

çok
many

He has many enemies in the political world. - Politik dünyada pek çok düşmanı var.

The accident has caused many deaths. - Kaza çok fazla ölüme neden oldu.

çok
very

Tokyo is a very big city. - Tokyo çok büyük bir şehirdir.

That tie suits you very well. - Bu kravat sana çok iyi uyuyor.

çok komik
very funny

Her hat looked very funny. - Onun şapkası çok komik görünüyordu.

What you said was very funny. - Söylediğin çok komikti.

pek çok
very much

We didn't talk very much. - Biz pek çok konuşmadık.

en çok
most

Windows is the most used operating system in the world. - Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur.

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

az çok
more or less

He understands her problems more or less. - Onun sorunlarını az çok anlıyor.

She's more or less my age. - O az çok benim yaşımda.

çok istemek
crave
çok
fair

I can read Chinese fairly well, but I can't write it very well. - Ben Çince'yi oldukça iyi okuyabilirim ama çok iyi yazamam.

Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study. - Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.

çok
good

I hear he is good at mahjong. - Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.

She's a very good teacher. - O çok iyi bir öğretmendir.

çok çirkin
outrageous

What Tom said was outrageous. - Tom'un söylediği çok çirkindi.

çok istenen şey
prize
çok miktar
muckle
çok soğuk
freezing

It's freezing in here. - Burada hava çok soğuk.

It's freezing out here. - Burada dışarısı çok soğuk.

çok yaşa
bless you!
çok
affluent
çok
ample
çok
a lot

I'm feeling a lot better. - Çok daha iyi hissediyorum.

Japan consumes a lot of paper. - Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.

çok
abundant

Very large windows assure abundant natural daylight. - Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.

Oil is abundant in that country. - Şu ülkede petrol çoktur.

çok
plenty

As a new father, I gave my first child plenty of books. - Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.

Tom had plenty of chances to apologize, but he didn't. - Tom'un özür dilemek için çok fırsatı vardı, ama bunu yapmadı.

çok
abounding
çok
helluva
çok
so much

I had no idea that Tom knew so much about zebras. - Tom'un zebralarla ilgili çok şey bildiğine dair bir fikrim yoktu.

What happened to make you laugh so much? - Sizi çok güldürecek ne oldu?

çok
lots of

In Venice, there are always lots of tourists. - Venedik'te her zaman çok turist vardır.

Listening to music is lots of fun. - Müzik dinlemek çok eğlenceli.

çok
countless

I've been to Boston countless times. - Pek çok kez Boston'a gittim.

He spent countless hours preparing for the test. - Teste hazırlanmak için çok saatler harcadı.

çok
numerous

When I went into his room, he showed me the numerous trophies he had won during the twenty years he had played golf. - Onun odasına girdiğimde, golf oynadığı yirmi yıl süresince kazandığı çok sayıda kupayı bana gösterdi.

There are numerous reasons to be hopeful. - Umutlu olmak için çok sayıda sebep var.

çok
piping
çok
dead

I'm not sure, but perhaps Tom is already dead. - Emin değilim ama belki de Tom çoktan öldü.

I am dead tired from walking around all day. - Bütün gün yürümekten çok yoruldum.

çok
hearty
çok
exuberant

I was very exuberant. - Ben çok hayat doluydum.

çok
plenteous
çok
lavish

Tom lives a very lavish lifestyle. - Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.

çok az
slightly

You may be right, but we have a slightly different opinion. - Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.

I'm slightly worried about Tom. - Tom hakkında çok az endişeliyim.

çok büyük sayıda
myriad
çok daha fazla
much more
çok dikkatli
meticulous
çok dil bilen
multilingual
çok etkili şey
blockbuster
çok geçmeden
before long

He came to repent before long. - O, çok geçmeden tövbe etti.

I hope the bus will come before long. - Umarım otobüs çok geçmeden gelir.

çok hücreli
multicellular
çok ince kumaş
zephyr
çok istemek
aspire
çok istemek
covet
çok kötü
(Gıda) very bad

Telling lies is a very bad habit. - Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.

She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood. - O seninle konuşmayı reddedebilir çünkü o çok kötü bir ruh hali içinde.

çok kötü
terrible

Is it really so terrible? - O gerçekten çok kötü mü?

I think something terrible has happened to Tom. - Sanırım Tom'a çok kötü bir şey oldu.

çok kötü durumda
at a low ebb
çok yaşa
God bless you
çok yaşa
viva
çok yönlü
well-rounded

Tom is a well-rounded person. - Tom çok yönlü bir kişi.

Tom is a well-rounded individual. - Tom çok yönlü bir birey.

çok yıllık
perennial
çok zayıf
skinny

Why are you so skinny? - Neden bu kadar çok zayıfsın?

çok çalıştırmak
overwork
çok ısınmak
overheat
çok
lot

He caused his parents a lot of anxiety. - Ailesini çok endişelendirdi.

I'm feeling a lot better. - Çok daha iyi hissediyorum.

çok
heavy

The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper. - Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.

This desk was too heavy for Patty to lift. - Bu masa Patty'nin kaldırması için çok ağırdı.

çok
like hell
çok
deadly

Layla was a very deadly woman. - Leyla çok ölümcül bir kadındı.

çok
bloody
çok
plentiful

A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low. - Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.

çok
innumerable
çok giyilmiş
worn
çok güzel kız
peach
çok
hell of
çok
big

Tokyo is a very big city. - Tokyo çok büyük bir şehirdir.

It's very big of you to admit you're wrong. - Hatalı olduğunuzu kabul ettiğiniz için çok büyüksünüz.

çok
badly

We are badly in need of food. - Bizim çok fazla yiyeceğe ihtiyacımız var.

It would be unfair if we treated him so badly. - Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.

çok
jelly

I like grape jelly best. - En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.

Tom ate too many jelly donuts. - Tom çok sayıda jöleli börek yedi.

çok
(Denizbilim) multy
çok
a raft of
çok
multiple

Tom has multiple talents. - Tom'un birden çok yeteneği vardır.

The test was multiple choice. - Test çoktan seçmeliydi.

çok
profoundly
çok
round

He works hard all the year round. - Bütün yıl çok sıkı çalışır.

It is very cold here all the year round. - Bütün yıl boyunca burada hava çok soğuk.

çok
sore

If you eat too much of this food, you may get a sore throat. - Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.

I have a sore throat because of too much smoking. - Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.

çok
manifold
çok
uncommonly
çok
bounteous
çok
so
çok
by far

This novel is by far more interesting than that one. - Bu roman ondan çok daha fazla ilginç.

The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure. - Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.

çok
numerously
çok
in earnest

It began to rain in earnest. - Çok yağmur yağmaya başladı.

çok
killing
çok
long

He began by saying that he would not speak very long. - O, çok uzun konuşmayacağını söyleyerek başladı.

This survey is too long to finish quickly. - Bu araştırma hızlı bir şekilde bitiremeyecek kadar çok uzun.

çok
a good deal

He feels a good deal better than yesterday. - Düne göre çok daha iyi hissediyor.

It snowed a good deal last night. - Dün gece çok kar yağdı.

çok
extensive

The damage is too extensive. - Zarar çok geniş çaplıdır.

çok
a great many

A perfect knowledge of a few writers and a few subjects is more valuable than a superficial one of a great many. - Birkaç yazar ve birkaç konuyla ilgili mükemmel bir bilgi birçoklarıyla ilgili yüzeysel olan birinden çok daha değerlidir.

Tom has collected a great many butterflies. - Tom pek çok kelebek topladı.

çok
extreme

We rejected Tom's suggestion as too extreme. - Biz Tom'un önerisini çok aşırı olarak reddettik.

Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion. - Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.

çok
whaling
çok
exceedingly
çok
high

The price of this camera is very high. - Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.

The kangaroo jumps very high. - Kangurular çok yüksek sıçrarlar.

çok
a great number of

There are a great number of schools in this city. - Bu şehirde çok sayıda okul vardır.

A great number of students battled for freedom of speech. - Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için savaştı.

çok
myriad

There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street. - Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.

çok
teem
çok
far

Jane's farewell speech made us very sad. - Jane'in veda konuşması bizi çok üzdü.

Jon is far more attractive than Tom. - Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.

çok
extremely

Tom and his brothers are extremely close. - Tom ve erkek kardeşleri çok yakındır.

Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion. - Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.

çok
several

There were several stars to be seen in the sky. - Gökyüzünde görülen çok sayıda yıldızlar vardı.

Several companies are competing to gain the contract. - Çok sayıda şirket sözleşmeyi kazanmak için yarışıyor.

çok
hard

Understanding you is really very hard. - Seni anlamak gerçekten çok zor.

English is pretty hard, isn't it? - İngilizce çok zor, değil mi?

çok
a world of

A good night's sleep will do you a world of good. - İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.

çok
darned
çok
substantially
çok
(Argo) heaps
çok
infinitely

Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen. - Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.

I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior. - Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.

çok
uprising

The uprising was brutally suppressed. - İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.

çok
abysmal
çok
dearly

Tom loved his mother dearly. - Tom annesini çok sevdi.

çok
unduly
çok
horrible

You must feel horrible. - Kendini çok berbat hissediyor olmalısın.

Their performance that year was horrible. - Bu yılki performansları çok berbattı.

çok
along with a lot
çok
thick on the ground
çok
tremendously

It hurts tremendously here. - Burası çok fazla ağrıyor.

You speak tremendously fast. - Çok hızlı konuşuyorsun.

çok
multi-

New York is a multi-racial city. - New York çok ırklı bir şehirdir.

Tatoeba is a multi-language dictionary. - Tatoeba çok dilli bir sözlüktür.

çok
eminently
çok
most

Windows is the most used operating system in the world. - Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur.

Football is the most known sport in the world. - Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.

çok
right

You may be right, but we have a slightly different opinion. - Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.

Tom looks like he's too tired to help us right now. - Tom şu anda bize yardım edemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.

çok
per-
çok dar (giysi)
skintight
çok derin deniz
abyssal
çok düzenli
precisely
çok düzenli
smoothly
çok düzenli
like clockwork
çok düzenli bir şekilde
in apple-pie order
çok geç
too late

It is too late to repent. - Tövbe etmek için çok geç.

The order came too late. - Sipariş çok geç geldi.

çok geç
at all hours
çok geç olmadan
before it's too late
çok güvenilir
as good as gold
çok güvenmek
swear by
çok güzel
magical

This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead. - Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.

çok güzel
(Argo) cool

This website is so cool. - Bu web sitesi çok güzel.

It would be so cool if I could speak ten languages! - On dil konuşabilsem, çok güzel olur!

çok güzel
inspired
çok güzel
scrumptious
çok güzel
spiffing
çok güzel
fabulous
çok güzel
how about that?
çok güzel
divine
çok güzel
ethel
çok güzel
(Argo) going off
çok güzel
super
çok güzel
that's great
çok güzel
slashing
çok güzel
adorable

I have bought an adorable doll for my granddaughter. - Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.

The way Tom looked at me was so adorable, I just couldn't say no. - Tom'un bana bakış tarzı çok güzeldi, ben sadece hayır diyemedim.

çok güzel
fine as a fiddle
çok güzel
very good

The dinner was very good. - Akşam yemeği çok güzeldi.

Your handwriting is very good. - Senin el yazın çok güzel.

çok güzel
very beautiful

Seen from the sky, the island was very beautiful. - Gökyüzünden görüldüğünde,ada çok güzeldi.

Do you think that brown hair is very beautiful? - Kahverengi saçın çok güzel olduğunu düşünüyor musun?

çok güzel
peachy
çok güzel
admirable
çok güzel
spiffy
çok güzel
(Konuşma Dili) a heaven on earth
çok güzel
terrific
çok güçlü
steel
çok güçlü
concentrated
çok güçlü
high-powered
çok güçlü
concerted

Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak. - Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.

çok güçlü
high-power
çok güçlü
all powerful
çok hafif (sesle)
(Muzik) pianissimo
çok ilginç
how about that?
çok ilginç
fascinating

This is a fascinating article. - Bu çok ilginç bir makale.

çok iğneli olta takımı
otter
çok korkunç
monstrous
çok kötü
bad

It would be unfair if we treated him so badly. - Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.

His behavior, as I remember, was very bad. - Onun davranışı, benim hatırladığım gibi, çok kötüydü.

çok kötü
diabolical
çok kötü
atrocious
çok kötü
execrable
çok kötü
how about that?
çok kötü
unmentionable
çok kötü
miserable

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

The experiment resulted in a miserable failure. - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.

çok kötü
egregious
çok kötü
unspeakable
çok kötü
vicious
çok kötü
abominable
çok kötü
evil

Some people are evil. - Bazı insanlar çok kötüdür.

There is much evil in the world. - Dünyada çok kötülük var.

çok kötü
ghastly
çok kötü
criminal
çok kötü
deplorable

The road is in a deplorable state. - Yol çok kötü durumda.

çok kötü
sad
çok kötü
awfully
çok kötü
wretched
çok kötü
nefarious
çok kötü
abysmal
çok küçük
fractional
çok küçük
diminutive
çok küçük
(Tıp) nano-
çok küçük
smallest

Moncalvo is the smallest Italian city. - Moncalvo çok küçük bir İtalyan şehridir.

çok küçük
tiny
çok küçük
x-small
çok küçük
wee
çok sayıda tür
(Bilgisayar) multiple types
çok soğuk (mevsim/hava)
hard
çok taraflı
(Hukuk) multilateral
çok uzun süre
aeon
çok yük
(Bilgisayar) high load
çok yüksek
(Askeri) very high

The kangaroo jumps very high. - Kangurular çok yüksek sıçrarlar.

The price of this camera is very high. - Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.

çok yüksek
(Ticaret) exorbitant
çok zaman önce
a long time ago
çok çekici
tempting

I have to admit it's very tempting. - Onun çok çekici olduğunu kabul etmeliyim.

çok çirkin
hideous
çok önce
long before
çok önem taşımak
be of capital importance
çok önemli
fateful
çok önemli
critical
çok önemli
a matter of life and death
çok önemli
a matter of life or death
çok önemli
red-letter
çok önemli
considerable
çok önemli
sacrosanct
çok önemli
big deal

It's a very big deal. - Bu çok önemli bir konu.

I thought this wasn't a big deal. - Bunun çok önemli olmadığını düşündüm.

çok önemli
all-important
çok özür dilerim
i'm so sorry
çok üzgün
sick at heart
çok üzücü
heartbreaking
çok üzücü ve acıklı
tragic
çok üzülmek
deplore
çok-boyutlu
(Bilgisayar) multidimensional
çok
more

Jon is far more attractive than Tom. - Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.

We eat more processed food than natural food. - Doğal gıdalardan çok işlenmiş gıdalar yiyoruz.

çok sevinme
joy
çok daha
a great deal
çok sayı
dozen

I have a dozen reports to read. - Okuyacak çok sayıda raporum var.

Tom gave me a dozen cookies in a plastic bag. - Tom bana plastik bir torba içinde çok sayıda kurabiye verdi.

Турецкий язык - Турецкий язык

Определение çok(mek) в Турецкий язык Турецкий язык словарь

çok
Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı: "Bana matematik çok kolay geldi."- F. R. Atay
çok çok
En çok, en son, olsa olsa
Английский Язык - Турецкий язык

Определение çok(mek) в Английский Язык Турецкий язык словарь

çok programlı lise
Multi-programme high school