They were mostly women.
- Onlar çoğunlukla kadındı.
Success depends mostly on effort.
- Başarı çoğunlukla çabaya bağlıdır.
What you say is usually true.
- Senin söylediğin çoğunlukla doğru oluyor.
Buses in the country don't usually come on time.
- Ülkedeki otobüsler çoğunlukla zamanında gelmezler.
Walkers are commonly called witch's tanks.
- Yürüyüşçülere çoğunlukla cadının tankları denilmektedir.
Women commonly live longer than men.
- Kadınlar çoğunlukla erkeklerden daha uzun yaşıyorlar.
He frequently jumps from one topic to another while he is talking.
- O konuşurken çoğunlukla bir konudan diğerine atlar.
Tom is frequently free in the afternoon.
- Tom öğleden sonra çoğunlukla boştur.
In the main, I am in favor of political reform if meaningful changes are made.
- Çoğunlukla anlamlı değişiklikler yapılırsa ben siyasi reformdan yanayım.
From my own experience, illness often comes from sleeplessness.
- Benim kendi deneyimlerinden, hastalık çoğunlukla uykusuzluktan kaynaklanıyor.
A totally ordered set is often called a chain.
- Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.
Tom usually sleeps eight hours.
- Tom çoğunlukla sekiz saat uyur.
What you say is usually true.
- Senin söylediğin çoğunlukla doğru oluyor.
Alzheimer's disease affects mainly people older than 60 years.
- Alzheimer hastalığı çoğunlukla 60 yaşından fazla olan insanları etkiler.
Pollutants like this derive mainly from the combustion of fuel in car engines.
- Böyle kirleticiler çoğunlukla otomobil motorlarındaki yakıt tüketiminden kaynaklanmaktadır.
Even though Tom eats mostly junk food, he rarely gets sick and his BMI is in the normal range.
- Tom çoğunlukla abur cubur yese de, nadiren hastalanır ve Vücut Kitle İndeksi normal aralıktadır.
The audience was largely made up of very young children.
- Seyirci çoğunlukla çok küçük çocuklardan oluşuyordu.
More often than not, people believe what you tell them.
- Çoğunlukla, insanlar kendilerine söylediğine inanırlar.
More often than not, a student will come up with the right answer.
A majority voted against the bill.
- Bir çoğunluk tasarıya karşı oy verdi.
The majority didn't accept the proposal.
- Çoğunluk teklifi kabul etmedi.
They believed they were in the majority.
- Onlar çoğunlukta olduğuna inanıyordu.
The majority didn't accept the proposal.
- Çoğunluk teklifi kabul etmedi.
The crowd was mostly women and children.
- Kalabalık, çoğunlukla kadınlar ve çocuklardı.