You want to work at METRO?!
- METRO'da mı çalışmak istiyorsun?!
You don't have to work today.
- Bugün çalışmak zorunda değilsin.
I wish to work in the laboratory some day.
- Ben, bir gün laboratuvarda çalışmak istiyorum.
I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves.
- Dışarıdaki gürültü sinirime dokunduğu için canım çalışmak istemedi.
Did you stay home to study for the test?
- Teste çalışmak için evde kaldın mı?
A satellite has to operate in space within massive temperature differences.
- Bir uydu uzayda büyük sıcaklık farklılıkları içinde çalışmak zorundadır.
I have to practice the piano every day.
- Ben her gün piyano çalışmak zorundayım.
Better to run than to rot.
- Çalışmak çürümekten daha iyidir.
I want to run for governor.
- Ben vali için çalışmak istiyorum.
I want to start learning French. Can you recommend me any materials to study with?
- Fransızca öğrenmeye başlamak istiyorum. Çalışmak için bana biraz malzeme tavsiye edebilir misin?
She serves as the club treasurer.
- Kulüp saymanı olarak çalışmaktadır.
I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French.
- Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.
Getting your message across is much more important than trying to say it exactly like a native speaker would say it.
- Mesajınızı anlatmak bir yerlinin tam olarak söyleyeceği gibi onu söylemeye çalışmaktan çok daha önemlidir.
Sally was absent from school for two weeks, so she has to work hard to catch up with her class.
- Sally iki haftadır okulda yok, bu yüzden sınıfa yetişmek için çok sıkı çalışmak zorunda.
I've got to try to catch them.
- Onları yakalamaya çalışmak zorundayım.
They had been working together for common interests.
- Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.
They have been working on the new building.
- Onlar yeni binada çalışmaktalar.
When did you begin studying English?
- İngilizce çalışmaya ne zaman başladınız?
Tom loves studying music.
- Tom müzik çalışmayı sever.
Before going to study in Paris, I must brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
Running a farm is difficult.
- Bir çiftlikte çalışmak zordur.
I want to start running.
- Çalışmaya başlamak istiyorum.
Before going to work in Paris I need to brush up my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
Before going to work in Paris I must freshen up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
The laborers are murmuring against their working conditions.
- İşçiler çalışma şartlarına karşı söyleniyorlar.
Is this the Department of Labor?
- Burası Çalışma Bakanlığı mı?
She practices playing the piano regularly.
- O düzenli olarak piyano çalışması yapar.
In most sports the team that practice hardest usually brings home the bacon.
- Çoğu sporlarda en sıkı çalışma yapan takım genellikle eve ekmek parasını getirir.
She had an accident while working.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
He had an accident while working.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
He requires that the laboratory exercises be handed in before the final exam.
- O, laboratuar çalışmalarının sınavı öncesinde teslim edilmesini şart koşuyor.
If she studied hard, she could pass the test.
- Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
If only I had studied harder for the exam.
- Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.
The machine has stopped functioning.
- Makine çalışmayı durdurdu.
The liver is no longer functioning.
- Karaciğer artık çalışmıyor.
I'll try to get in touch with Tom.
- Tom'la temas kurmaya çalışacağım.
Pamela must have been at home when I tried to get in touch with her, but she didn't answer the telephone.
- Onunla iletişim kurmaya çalıştığımda Pamela evde olmalıydı fakat telefona cevap vermedi.
Study takes a lot of energy, but it is worth the effort.
- Çalışma çok fazla enerji alır fakat bu çabaya değer.
Why do these elderly politicians spend so much time and effort trying to get reelected? Their lives are not likely to last much longer.
- Bu yaşlı politikacılar neden yeniden seçilmeye çalışmak için bu kadar çok zaman ve emek harcıyorlar? Hayatlarının çok daha uzun sürmesi muhtemel değildir.
Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
- Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
She devoted herself to mission work in Africa.
- Kendini Afrika'da ki misyon çalışmasına adadı.
From 1859, Protestant missionaries from America started to arrive, and the Catholic and Russian Orthodox churches also became actively involved in missionary work.
- 1859'dan itibaren, Amerika'dan Protestan misyonerler gelmeye başladı ve Katolik ve de Rus Ortodoks kiliseleri de misyonerlik çalışmalarına aktif olarak dahil oldular.
He started to study in earnest.
- O ciddi olarak çalışmaya başladı.
I started working for this company last year.
- Geçen yıl bu şirket için çalışmaya başladım.
I wish her the very best in her future endeavors.
- Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
I wish him the very best in his future endeavors.
- Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
I'm tired of working a nine-to-five job.
- Dokuz-beş işinde çalışmaktan bıktım.
This job involves lots of hard work.
- Bu iş çok çalışma gerektirir.
They labored in the factories.
- Onlar fabrikalarda çalıştılar.
I wish to work in the laboratory some day.
- Ben, bir gün laboratuvarda çalışmak istiyorum.
I worked for a full 24 hours without getting any sleep.
- Hiç uyumadan tam 24 saat çalıştım.
I felt tired from having worked for hours.
- Saatlerce çalışmaktan yoruldum.
But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London.
- Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.
I'm studying the American drama.
- Amerikan dramasını çalışıyorum.
He attempted to swim across the river.
- Nehri yüzerek geçmeye çalıştı.
We'll attempt to start the class soon.
- Yakında sınıfı başlatmak için çalışacağız.
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London.
- Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.
He had an accident while working.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
While working, she had an accident.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
None of the computers can continue to run with a burnt card.
- Bilgisayarların hiçbiri yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.
The number of cars running in the city has increased.
- Şehirde çalışan arabaların sayısı arttı.
Tom's field of study is law.
- Tom'un çalışma alanı hukuktur.
Farmers are busy working in the field.
- Çiftçiler tarlada çalışmakla meşgul.
The University of Coimbra was established in 1290. It is one of the oldest universities in continuous operation in the world.
- Coimbra Üniversitesi 1290 yılında kurulmuştur. Avrupa'da ve dünyada sürekli çalışmakta olan en eski üniversitelerinden biridir.
We have to work together.
- Biz birlikte çalışmak zorundayız.
You've got to work together.
- Birlikte çalışmak zorundasınız.
I went to many shops to look for the book.
- Kitabı bulmaya çalışmak için birçok dükkana gittim.
I've got to try to find him.
- Onu bulmaya çalışmak zorundayım.
I've got to try to find them.
- Onları bulmaya çalışmak zorundayım.
Tom's father died from overwork five years ago.
- Tom'un babası beş yıl önce fazla çalışmaktan öldü.
He is tired from overwork.
- O, fazla çalışmaktan dolayı yorgundur.
It's impossible to reason with a drunk.
- Bir sarhoşu ikna etmeye çalışmak imkansızdır.