He'll succeed in time.
- O zamanla başarılı olacak.
A novelty wears off in time.
- Bir yenilik zamanla yok olur.
Things change over time.
- Şeyler zamanla değişir.
At first, we weren't familiar at all. Over time we got to know each other.
- İlk başta birbirimizi hiç tanımıyorduk. Zamanla birbirimizi tanıdık.
With time, everything will become clear.
- Zamanla her şey açığa kavuşacak.
You're sad now but, with time, you'll get over it.
- Şimdi üzgünsün ama zamanla bunu atlatacaksın.
Tom is scheduled to come to Boston next week.
- Tom sonraki hafta Boston'a gelmek için zamanlandı.
l can schedule my sessions in advance.
- Oturumlarımı önceden zamanlayabilirim.
In the course of time, he changed his mind.
- O, zamanla fikrini değiştirdi.
Your timing is perfect.
- Zamanlamanız mükemmel.
Your timing's perfect.
- Zamanlamanız mükemmel.
In due time, his innocence will be proven.
- Zamanla, onun suçsuzluğu ispat edilecektir.
Mary and I dated a long time ago.
- Mary ve ben uzun zaman önce çıktık.
I've always dated older women.
- Her zaman yaşlı kadınlarla flört ettim.
Some read books just to pass time.
- Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
What are the measures of time?
- Zamanın ölçüsü nedir?
It is even becoming accepted even in exam-English that that called simple future tense does not exist.
- Basit gelecek zaman denilen şey İngilizce sınavında kabul edilse bile, o mevcut değildir.
I am always tense before I get on an airplane.
- Uçağa binmeden önce her zaman gergin olurum.
Please drop in at my house when you have a moment.
- Lütfen zamanın olduğunda evime uğra.
Tom showed up at just the right moment.
- Tom tam doğru zamanda geldi.
When I was a child, I spent many hours reading alone in my room.
- Çocukken odamda yalnız başına kitap okuyarak çok fazla zaman geçirdim.
George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours.
- George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu.
He kept on working all the while.
- O,her zaman çalışmaya devam etti.
He kept smoking all the while.
- O her zaman sigara içmeye devam etti.
I want to ask them when their wedding day is.
- Ben onlara düğün günlerinin ne zaman olduğunu sormak istiyorum.
It rained heavily all day, during which time I stayed indoors.
- Tüm gün şiddetli yağmur yağdı, bu zaman zarfında evde kaldım.
When will the rainy season be over?
- Yağışlı sezon ne zaman bitecek?
When does the rainy season in Japan begin?
- Japonya'da yağışlı sezon ne zaman başlar?
When do you usually go to bed?
- Genellikle ne zaman yatarsın?
We'll do it when we have time.
- Zamanımız olduğunda onu yapacağız.
There was a time when kings and queens reigned over the world.
- Kralların ve kraliçelerin dünyada hüküm sürdüğü bir zaman vardı.
Once upon a time there lived an emperor who was a great conqueror, and reigned over more countries than anyone in the world.
- Bir zamanlar büyük bir fatih olan bir imparator yaşardı ve dünyadaki herhangi birinden daha fazla ülkede hüküm sürdü.
He reads detective stories on occasion.
- O, zaman zaman dedektif hikayeleri okur.
Even now there are occasional aftershocks.
- Şimdi bile zaman zaman artçı şoklar var.
It's been quite ages since we last met.
- Son karşılaştığımızdan beri oldukça uzun zaman oldu.
If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
- İskoçyalı ve en az on iki yıllık değilse, o zaman viski değildir.
Go easy on Bob. You know, he's been going though a rough period recently.
- Bob'ın üzerine fazla gitmeyin.Bilirsiniz, o, son zamanlarda zor bir sürece rağmen devam etmektedir.
Ten years is a really long period of time.
- On yıl gerçekten uzun bir zaman aralığıdır.
You can move about in all directions of Space, but you cannot move about in Time.
- Neredeyse Uzayın tüm yönlerinde hareket edebilirsin ancak zaman içinde hareket edemezsin.
I'm sick and tired of you always parking in my space.
- Her zaman benim yerime park etmenden bıktım.
I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times.
- Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.
He's behind the times in his methods.
- O metotlarında zamanın gerisindedir.
Everytime I look at him, he smiles.
- Ona ne zaman baksam gülümser.
It's a waste of time to stay longer.
- Daha uzun kalmak zaman kaybıdır.
The event was forgotten in progress of time.
- Zamanın ilerlemesiyle olay unutuldu.
Ten years is a long time.
- On yıl uzun bir zamandır.
What time of year do you usually like to spend time on the beach?
- Yılın hangi zamanında genellikle sahilde zaman geçirmek istersin?
Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum.
- Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.
Nasıl vakit buluyor bilmiyorum.
- Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum.