Kilidi kırmakta zorlanmadım.
- I had no difficulty breaking the lock.
Pencereyi kırmak için bir çekiç kullanıldı.
- A hammer was used to break the window.
Oralarda bir yerde bir çay molası verelim.
- Let's have a tea break somewhere around there.
Çalışmalarımda bir mola sırasında televizyon izledim.
- I watched television during a break in my studies.
Savaş çıksa ne yaparsın?
- What would you do if war were to break out?
O, kahvaltıdan önce bir yürüyüşe çıktı.
- He took a walk before breakfast.
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Bambu eğildi ama kırılmadı.
- The bamboo bent but did not break.
Plastik kolayca kırılmaz.
- Plastic does not break easily.
O, oğlunun sigara içme alışkanlığı kırmaya çalıştı.
- He tried to break his son's habit of smoking.
Tom Mary'nin kalbini kırmak istemiyordu.
- Tom didn't want to break Mary's heart.
Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
- A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
Not long after this event, Clausen became involved in another disciplinary situation and was broken to private—the only one to win the Medal of Honor in Vietnam.