We lost all of our money.
- Biz paramızın tümünü kaybettik.
Maybe all of Tom's suggestions weren't stupid.
- Belki Tom'un önerilerinin tümü aptalca değildi.
Don't use all the hot water.
- Sıcak suyun tümünü kullanma.
It's all about sentences. Not words.
- O, tümüyle cümlelerle ilgilidir. Sözcüklerle değil.
When I woke up, all other passengers had gotten off.
- Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti.
All the flowers in the garden are yellow.
- Bahçedeki tüm çiçekler sarı.
You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
- Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
The whole population of New Zealand is 3,410,000, and one seventh of it are the Maori people.
- Yeni Zelanda'nın tüm nüfusu 3.410.000 olup, bunun yedide biri Maori halkıdır.
Jane could not believe it when her date polished off an entire chocolate cake.
- Jane randevusunda tüm bir çikolatalı kekin bittiğine inanamadı.
According to Tom's will, Mary will inherit his entire estate.
- Tom'un vasiyetine göre, Mary onun tüm gayrimenkulünü miras olarak alacak.
I know atheists that have more humanity than all these religious and these socialists.
- Ateistlerin tüm dindar ve sosyalistlerden daha merhametli olduğunu biliyorum.
You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
- Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
I require absolute loyalty of my employees.
- Tüm çalışanlarımdan mutlak sadakat istiyorum.
I ate absolutely nothing the whole day.
- Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote.
- Tom başarılı bir biçimde tüm eyaletteki oyların yaklaşık yüzde sekseninin desteğini alacak duruma erişti.
80% of all English words come from other languages.
- Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.
Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin anasıdır.
He was cleared of all charges and released yesterday.
- Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.
You've been cleared of all charges.
- Tüm suçlamalarla ilgili temizlendin.
When Tom was little he was clumsy and would fall often. All his pants would have knee patches.
- Tom küçükken hantaldı ve sık sık düşerdi. Tüm pantolonlarının diz yamaları olurdu.
About 250 million years ago, all the continents we see today were one big supercontinent called Pangaea.
- Yaklaşık 250 milyon yıl önce, bugün gördüğümüz tüm kıtalar Pangaea denilen büyük bir süperkıtaydılar.
The banquet was in full swing.
- Ziyafete tüm hızıyla devam edildi.
All the cherry trees in the park are in full bloom.
- Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
A person cannot understand another person completely.
- Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir.
Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
May I have your undivided attention?
- Tüm dikkatini alabilir miyim?
She traveled all over the world.
- O, tüm dünyayı gezdi.
He became famous all over the world.
- Tüm Dünyada ünlü oldu.