Tom her gece aynı zamanda yatmaya gider.
- Tom goes to bed at the same time every night.
Hepiniz aynı zamanda konuşmayın.
- Don't all speak at the same time.
Onlar aynı anda Paris'e vardılar.
- They arrived in Paris at the same time.
Binadaki herkes aynı anda çıkışa yöneldi.
- Everybody in the building headed for the exits at the same time.
Birkaç dilde bir kitap yazıyorum ve aynı anda Tatoeba'nın ekranlarında dünyanın dört bir yanına yayınlıyorum.
- I am writing a book in several languages, and I simultaneously publish it on Tatoeba's screens all over the world.
Her şey aynı anda oldu.
- Everything happened simultaneously.
O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen.
- He is a scholar and a musician simultaneously.
Bir zamanlar, her sabah koşardım.
- At one time, I used to go jogging every morning.
Biz bir zamanlar düşmandık fakat baltayı gömdük ve şimdi birbirimizle dostane şartlardayız.
- At one time we were enemies, but we've buried the hatchet and we are now on friendly terms with each other.
... simultaneously. ...
... appearing simultaneously around the world. ...