Onlar tarihte kaybolmuş bir uygarlığın kalıntılarını çaldılar.
- They took away the remains of a civilization lost in history.
Antik uygarlıkların kalıntılarını korumaya çalışmalıyız.
- We must try to preserve the remains of ancient civilizations.
Orada kalenin kalıntılarını hâlâ görebilirsin.
- You can still see the remains of the fortress there.
Tek kanıt iç çamaşıra yapışmış meni kalıntılarıydı.
- The only proof was the remains of the semen which had stuck to the underwear.
Sadece ölüm kaldığında, son çare yiyecek için yalvarmaktır.
- When only death remains, the last resort is to beg for food.
Onun ölümünün sebebi bir sır olarak kalır.
- The cause of his death still remains a mystery.
Söz uçar, yazı kalır.
- Words fly away, the written remains.
O, tehlike karşısında sakin kalır.
- He remains calm in the face of danger.
Bu gibi durumlarda sakin kalmak en iyisidir.
- In situations like these, it's best to remain calm.
O zamandan beri yurt dışında kalmaktadır.
- She has remained abroad ever since.
Londra'da ne kadar kalacaksın?
- How long will you remain in London?
Söz uçar, yazı kalır.
- Words fly, texts remain.
Onlar tarihte kaybolmuş bir uygarlığın kalıntılarını çaldılar.
- They took away the remains of a civilization lost in history.
Antik uygarlıkların kalıntılarını korumaya çalışmalıyız.
- We must try to preserve the remains of ancient civilizations.
Kazı sırasında insan kalıntıları bulundu.
- Human remains were found during the excavation.
Antik uygarlıkların kalıntılarını korumaya çalışmalıyız.
- We must try to preserve the remains of ancient civilizations.
He couldn't bring himself to eat the remains of the chicken dinner.
We'll go ahead, while she remains here.
The victim's remains were one small piece of bone.
If his governor finds out, he is wormfood.
The light remained red for two full minutes.
... So by 1 ,000 B.C., the world remains a divided place. ...
... which remains on the table. And what we've said is if Iran continues to violate its international ...