izler

listen to the pronunciation of izler
Турецкий язык - Английский Язык
marks

There are teeth marks on the end of that pencil. - O kalemin ucunda diş izleri var.

The pregnancy left her with stretch marks. - Gebelik onu gerilme izleriyle bıraktı.

remains
traces

There were traces of blood inside Dan's car. - Dan'ın arabasının içinde kan izleri vardı.

Traces of soap were found in the victim's lungs. I suppose they drowned her in the bath. - Kurbanın akciğerlerinde sabun izleri bulundu. Sanırım onlar onu banyoda boğdular.

footprints

The criminal left footprints. - Suçlu ayak izleri bıraktı.

Footprints were left on the floor. - Yerde ayak izleri bırakılmıştı.

iz
{i} trail
iz
{i} track
iz
{i} trace
izler bırakmak
leave traces
izle
(Bilgisayar) watch

I like watching Code Lyoko. - Code Lyoko'yu izlemeyi seviyorum.

I grew up watching Pokemon. - Pokémon izleyerek büyüdüm.

iz
streak
iz
{i} impression
iz
footprint
iz
suggestion
iz
kenning
iz
{i} mark
iz
{i} clue
iz
{i} smack
izle
{f} trace

This security system allows us to trace employees movements anywhere they go. - Bu güvenlik sistemi çalışanların hareketlerini gittikleri yerde izlemelerine izin verir.

The police have traced her to Paris. - Polisler onu Paris'e kadar izledi.

izle
{f} follow

Although each person follows a different path, our destinations are the same. - Her insan farklı bir yol izlesede, hedeflerimiz aynıdır.

I will follow the law. - Ben hukuku izleyeceğim.

iz
{i} touch
iz
rutting
iz
token
iz
hound
iz
path
iz
(Otomotiv) tracking
iz
furrow
izle
(Bilgisayar) follow-up
izle
(Bilgisayar) follow up
izle
(Bilgisayar) track

They followed the tracks the car had left. - Arabanın bıraktığı izleri takip ettiler.

The hunter followed the bear's tracks. - Avcı ayının izlerini takip etti.

izle
(Bilgisayar) monitor
iz
stamp
iz
chip
iz
strain
iz
footing
iz
print
iz
indication
iz
smell
izle
{f} following

Tom noticed that Mary was following him. - Tom Mary'nin kendisini izlediğini fark etti.

Tom looked over to his shoulder to see if anyone was following him. - Tom birinin kendisini izleyip izlemediğini görmek için omzunun üzerinden baktı.

izle
{f} monitoring

Oliver thought that his parents, Tom and Mary, weren't setting rules or monitoring his whereabouts. - Oliver ebeveynleri Tom ve Mary'nin kurallar koymadığını ya da onun nerede olduğunu izlemediklerini düşündü.

izle
{f} watching

I like watching Code Lyoko. - Code Lyoko'yu izlemeyi seviyorum.

I grew up watching Pokemon. - Pokémon izleyerek büyüdüm.

izle
{f} tracing
izle
{f} tracking

Layla, an Aborigene, made use of her renowned tracking skills. - Aborijin olan Leyla, meşhur izleme becerilerini kullandı.

iz
tracings
iz
trace to
iz
scar
iz
ichno
iz
ghost
iz
trace, mark, evidence, clue
iz
taint
iz
footprint, track
iz
inkling
iz
trace , track , trail
iz
suspicion
iz
(Geometri) trace
iz
stigma
iz
evidence
iz
odour [Brit.]
iz
birthmark
iz
impress
iz
tincture
iz
odor
iz
dint
iz
hint
iz
ray
iz
clew
iz
shadow
iz
trace, trail, track; print, mark
iz
sign
iz
tinge
iz
pockmark
iz
spoor
iz
{i} vestige
iz
spark
iz
{i} wheal
iz
{i} wale
iz
{i} shades
iz
{i} weal
iz
{i} odour
iz
{i} imprint
iz
sling
izle
{f} hound
izle
sleuth
izle
supervene
izle
{f} trail

Boys trail girls in language skills. - Oğlanlar dil becerileri konusunda kızları izler.

I don't want to leave any paper trails. - Ben herhangi kağıt izleri bırakmak istemiyorum.

izle
dogs

The hunting dogs followed the scent of the fox. - Av köpekleri tilkinin kokusunu izledi.

izle
dogged
izle
spoor
kritik izler
(Askeri) significant tracks
yenilemeli izler
regenerative tracks
yıldız izler
(Telekom) star camera
İz
military

Tom liked to watch military documentaries. - Tom, askeri belgeselleri izlemekten hoşlandı.

Английский Язык - Английский Язык

Определение izler в Английский Язык Английский Язык словарь

izle
A spark, ember
iz
2-letter shorthand for Iraq
iz
(v) 3rd person singular form of the verb "to be"
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение izler в Турецкий язык Турецкий язык словарь

iz
Bir şeyin geçtiği veya önce bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan, alamet: "Nihayet bir dönemeçte izlerin sahibini gördüm."- S. F. Abasıyanık
iz
Bir olay, bir durum veya yaşayıştan geride kalan belirti, eser
iz
Bir şeyin dokunmasıyla geride kalan belirti
iz
Bir şeyin geçtiği veya önce bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan, alâmet
iz
Bir düzlemin başka bir düzlemle veya bir doğru ile kesişmesinden doğan ara kesit
iz
Bir şeyin dokunmasıyla geride kalan belirti: "Yüzünde birtakım diş ve tırnak izleri vardı."- Y. K. Karaosmanoğlu
iz
Bir olay veya bir durumdan geride kalan belirti, ip ucu, emare
iz
Yeşim Ustaoğlu'nun bir filmi(1993)
iz
Nişan
iz
Bir olay veya bir durumdan geride kalan belirti
İZ
(Osmanlı Dönemi) (İZİN) "Hem, vakt, yevm, hîn" gibi kelimelerden sonra ek olarak kullanılır. Meselâ: Hîneizin: O vakit ki. Yevmeizin: O gün ki, kelimelerinde olduğu gibi
İZ
(Osmanlı Dönemi) Mâzi fiillerinden evvel "iz" gelirse: İzküntü muallimen: Muallim olduğum zaman mânasına geliyor. (iz) Yazılmasa mânası, muallim idim olur
İz
(Osmanlı Dönemi)
İz
çığır
İz
(Osmanlı Dönemi) KÜVR
İz
yer
İz
cızık
izler
Избранное