Ben Beethoven'ın şimdiye kadar yaşamış en büyük besteci olduğunu düşünüyorum.
- I think Beethoven is the greatest composer who ever lived.
Beethoven'ın şimdiye kadar yaşamış olanlar kadar büyük bir besteci olduğunu düşünüyorum.
- I think Beethoven is as great a composer as ever lived.
Tom çocukken, onun karşısındaki caddede yaşayan kıza saplantılı oldu.
- When Tom was a kid, he became obsessed with the girl who lived across the street from him.
Tom bana Park caddesinde yaşayan hiç kimseyi tanımadığını söyledi.
- Tom told me he didn't know anyone who lived on Park Street.
İşte onun yaşadığı ev.
- Here's the house where he lived.
Bazı tilkilerin bu dağda yaşadığını biliyor muydun?
- Did you know that some foxes lived on this mountain?
Tom şehirde yaşamak için yeterli para kazanıyor mu?
- Does Tom earn enough money to live in the city?
Hepimiz mümkün olduğu kadar uzun yaşamak istiyoruz.
- All of us want to live as long as possible.
Mars yaşayabileceğimiz geleceği parlak bir yer.
- Mars is a promising place where we may be able to live.
Kılıçla yaşayan kılıçla ölecek.
- He who lives by the sword shall die by the sword.
Yaşayan hiçbir şey havasız yaşayamazdı.
- No living thing could live without air.
Mirketler Afrika'da yaşar.
- Meerkats live in Africa.
Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.
- Mike has a friend who lives in Chicago.
Kazada çok sayıda canlı kayboldu.
- Many lives were lost in the accident.
Büyükbabam 90 yaşında ve çok canlı.
- My grandfather is 90 years old and very lively.
Dün gece hareketli bir partimiz vardı.
- We had a lively party last night.
Bugünkü parti gerçekten hareketliydi, değil mi?
- Today's party was really lively, wasn't it?
Bizi izlemeye devam edin. Canlı yayınımız kısa süre içinde geri dönecek.
- Stay tuned. Our live stream will return shortly.
Sarhoş bir TV sunucusu, canlı yayın esnasında istifra etti.
- A drunk TV presenter vomited during a live broadcast.
Dan radyoda canlı çaldı.
- Dan played live on the radio.
Oturmak için bir yer arıyor.
- He is looking for a place to live.
Burası Fadıl'ın oturmak istediği yerdir.
- This is where Fadil wanted to live.
Haksız kazançlar kısa ömürlüdür.Gerçek para yapmanın tek yolu her kuruşu kazanmaktır.
- Ill-gotten gains are short-lived. The only way to make real money is to earn every penny.
Güzellik, kısa ömürlü zorbalıktır.
- Beauty is a short-lived tyranny.
İllüzyonlar kısa ömürlüdür.
- Illusions are short lived.
Geçinmek için yeterli para kazanmıyor.
- He doesn't earn enough money to live on.
Tom geçinmek için güçlükle yeterince kazanıyor.
- Tom just barely earns enough to live on.
Liverpool için ücret nedir?
- What's the fare to Liverpool?
Liverpool, Southampton'tan ne kadar uzaklıktadır?
- How far is Liverpool from Southampton?
Tom ve Mary yaşamlarının geri kalanını birlikte geçirmek istediler.
- Tom and Mary wanted to spend the rest of their lives together.
O, hayat dolu bir genç adam.
- He is a lively young man.
O hayat dolu bir kız.
- She is a lively girl.
He lives in LA, but he's staying here over the summer.
Use caution when working near live wires.
He'll be appearing live at the auditorium.
The post office will not ship live animals.
The concert was broadcast live by radio.
The station presented a live news program every evening.
I can't live in a world without you.
This night club has a live band on weekends.
Her memory lives in that song.
to live an idle or a useful life.
The air force practices dropping live bombs on the uninhabited island.
Tommy's blind was live, so he was given the option to raise.
But his joy was short-lived, for his fortunes soon changed.
... travel with the Galaxy, and you've lived in ...
... the last 10 years or so, we've lived in an internet shadow. ...