lebensunterhalt

listen to the pronunciation of lebensunterhalt
Немецкий Язык - Турецкий язык
{'le: bınsuntırhalt} r geçim
geçimlik
geçimini sağlama
Английский Язык - Турецкий язык

Определение lebensunterhalt в Английский Язык Турецкий язык словарь

livelihood
{i} geçim

Çoğu kişi geçimleri için çalışmak zorunda. - Most people have to work for their livelihood.

living
{s} canlı

Ben hiçbir canlıyı küçümsemiyorum. Tabii ki ben Allah değilim. Ben de kulum; hatalarım olmuştur, yalanlamıyorum. - I don't look down upon any living being. Needless to say, I'm no God. I'm a human being myself; I may have made mistakes, I do admit.

İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak. - So long as the human spirit thrives on this planet, music in some living form will accompany and sustain it and give it expressive meaning.

livelihood
{i} rızk
livelihood
(Ticaret) maişet
living
yaşayarak

Yaşamımın geri kalanını Tom'la yaşayarak harcayamam. - I can't spend the rest of my life living with Tom.

Ben Berlin'de bir Alman aile ile yaşayarak bir hafta geçirdim. - I spent a week in Berlin living with a German family.

living
dirimli
livelihood
geçinme
living
yaşayan

Tímea, Polonya'da yaşayan bir Macardır. - Tímea is a Hungarian living in Poland.

Yaşayanların sayısı ölülerinkinden daha azdı. - The number of the living was smaller than that of the dead.

living
geçinme

Tom bir sokak müzisyeni olarak geçinmeyi zor buldu. - Tom found it hard to make a living as a street musician.

O kamptaki mülteciler bir aydır kıt kanaat geçinmektedirler. - The refugees in that camp have been living from hand to mouth for a month.

living
{s} yaşayanlara özgü
livelihood
{i} geçim yolu
livelihood
{i} geçimini sağlama
livelihood
geçim vasıtası
living
tıpkı
living
{i} hayat

Ben bu tür bir hayatı yaşamaktan usandım. - I'm tired of living this kind of life.

Ölüm yaşamın zıttı değildir: biz ölümümüzü ölürken geçirmezken hayatımızı yaşarken geçiririz. - Dying is not the opposite of living: we spend our life living while we don't spend our death dying.

living
kuvvetli
living
{i} yaşam

Sizinle yaşamayı seviyorum. - I love living with you.

Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum. - I like living with you.