kadarıyla

listen to the pronunciation of kadarıyla
Турецкий язык - Английский Язык
for all
as far as

As far as I know, he won't come. - Bildiğim kadarıyla, o gelmeyecek.

The rumor is not true as far as I know. - Bildiğim kadarıyla, söylenti doğru değildir.

so far as

He is, so far as I know, a good guy. - Bildiğim kadarıyla, o iyi bir adam.

So far as he was concerned, things were going well. - Bildiği kadarıyla işler yolunda gidiyordu.

in so far as
kadar
so
kadar
as
kadar
{e} until

You can wait until the cows come home! - İnekler eve gelene kadar bekleyebilirsin!

She had lived in Hiroshima until she was ten. - On yaşına gelene kadar Hiroshima'da yaşadı.

kadar
{e} till

She didn't know the information till she met him. - Onunla tanışıncaya kadar, o, bilgiyi bilmiyordu.

I cannot start till six o'clock. - 06:00 ya kadar başlayamam.

kadar
as well as

Linda can dance as well as Meg. - Linda Meg kadar iyi dans edebilir.

He teaches mathematics as well as English. - O, İngilizce öğrettiği kadar matematik de öğretiyor.

kadar
as as
kadar
as near as
kadar
as big as

Your car is three times as big as this one. - Senin araban bunun üç katı kadar büyük.

The American news is reporting that Hurricane Irene is as big as Europe, which is a bit of an exaggeration. - Amerikan haber Irene Kasırgası'nın Avrupa kadar büyük olduğunu bildiriyor, bu biraz abartıdır.

kadar
as much

The news surprised him as much as it did me. - Haber onu, beni şaşırttığı kadar, çok şaşırttı.

My brother eats twice as much as I do. - Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.

kadar
so as

The people all praised the emperor's clothes without telling him the truth so as not to seem stupid, until a little boy said, The emperor is naked! - İnsanların hepsi küçük bir çocuk İmparator çıplak! deyinceye kadar aptal görünmemek için ona gerçeği söylemeden imparatorun giysilerini övdü.

Try to do so as far as the station. - İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.

kadar
something like

I'm too old to do something like that. - Öyle bir şeyi yapamayacak kadar yaşlıyım.

Tom would never ever do something like that. - Tom şimdiye kadar böyle bir şeyi asla yapmadı.

kadar
or so

However hard you may study, you can't master English in a year or so. - Ne kadar sıkı çalışırsan çalış, bir sene veya civarında İngilizcede uzmanlaşamazsın.

What will we do if we miss the last train? How about waiting until morning at an internet café or somewhere else? - Son treni kaçırırsak ne yapacağız? Sabaha kadar bir internet kafede ya da başka bir yerde beklemeye ne dersin?

kadar
insomuch as
kadar
some

You must keep the plan secret until someone notices it. - Birisi fark edene kadar planı gizli tutmak zorundasın.

To take something too far. - Bir şey alamayacak kadar çok uzak.

kadar
amount

I really wonder how much the inheritance tax will amount to. - Gerçekten veraset vergisinin ne kadar tutacağını merak ediyorum.

The larger the amount of silver, the larger the amount of corruption. - Gümüş paranın miktarı ne kadar büyük olursa, rüşvet o kadar büyük olur.

kadar
as much ... as
kadar
degre

The suspect was given the third degree until he confessed his crime. - Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.

Today, the temperature rose as high as 30 degrees Celsius. - Bugün ısı 30 santigrat dereceye kadar yükseldi.

kadar
amounting
kadar
as... as
kadar
about

The population of China is about eight times as large as that of Japan. - Çin'in nüfusu Japonya'nınkinin 8 misli kadar büyüktür.

The population of Italy is about half as large as that of Japan. - İtalya'nın nüfûsu, Japonya'nınkinin yaklaşık yarısı kadardır.

kadar
degree

The suspect was given the third degree until he confessed his crime. - Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.

To what degree can we trust him? - Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?

kadar
proportion
kadar
as much as

The news surprised him as much as it did me. - Haber onu, beni şaşırttığı kadar, çok şaşırttı.

I will help as much as I can. - Ben elimden geldiği kadar yardımcı olacağım.

kadar
up to the
kadar
untill
kadar
as many

Since he's crazy about movies, he watches as many movies as he can. - O, filmleri çok sevdiği için, izleyebildiği kadar çok sayıda film izler.

She has as many stamps as I. - O, benim sahip olduğum kadar çok sayıda pula sahip.

kadar
as ... as
kadar
to from
anladığım kadarıyla
as far as I understand
bildiğim kadarıyla
for aught I know
bildiğim kadarıyla
as far as I know
bilindiği kadarıyla
as far as is known
gördüğüm kadarıyla
as far as I can see
hatırladığım kadarıyla
to the best of my recollection
ilgilendiğim kadarıyla
all I care
kadar
it's as if, consider that: Sağ olunuz, bir fincan içmiş kadar oldum. Thanks; consider me as having drunk a cup just the same
kadar
up to

Human beings can live up to 40 days without food, but no more than 7 without water. - İnsan gıda olmadan 40 gün kadar yaşayabilir fakat susuz en fazla 7.

My son can count up to a hundred now. - Oğlum şu an yüze kadar sayabiliyor.

kadar
about, approximately: On kişi kadar geldi. About ten people came. ... şu
kadar
more than, over: yüz şu kadar ağaç over a hundred trees
kadar
inasmuch as
kadar
up to, as far as (a place); until, up to (a time); by (a time); within (a time)
kadar
as ... as; as big as; as much as; until, till, by; up to; to; as far as; about, or so, something like; amount, degre
kadar
as much as: O yapabildiği kadar yaptı. She did as much as she could
kadar
(süre) by
kadar
as ... as: fil kadar büyük as big as an elephant
kadar
amount; much: O kadar ver. Give that amount
kadar
so ... (that): O kadar üzüldü ki .... She was so sad that
kadar
pending
kadar
so long as

Three people can keep a secret so long as two of them are dead. - Üç kişi, onlardan ikisi ölene kadar bir sırrı saklayabilir.

Her hair was so long as to reach the floor. - Saçları yere ulaşacak kadar uzundu.

kadar
as far as

We walked as far as 6 kilometers. - Biz 6 kilometre kadar yürüdük.

Don't race the car. We want to make it go as far as possible. - Arabayı yarışa sokma.Biz mümkün olduğu kadar onu uzağa götürteceğiz.

kadar
while

We had no choice but to wait for a while until the store opened. - Mağaza açılıncaya kadar bir süre beklemekten başka seçeneğimiz yoktu.

Why don't you wait here while I finish what I'm doing? - Neden yaptığımı bitirinceye kadar burada beklemiyorsun?

kadar
to
kadar
upto
kadar
up
kadar
when

When I was young, I tried to read as many books as I could. - Gençken, okuyabildiğim kadar fazla kitap okumayı denedim.

Jim burned the midnight oil when he was preparing for the examination. - Jim sınava hazırlanırken gece yarılarına kadar çalıştı.

Английский Язык - Английский Язык

Определение kadarıyla в Английский Язык Английский Язык словарь

Kadar
{i} family name
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение kadarıyla в Турецкий язык Турецкий язык словарь

kadar
Denli: "Bu merdivenleri, yapıldığı günden beri bu kadar telaşla çıkmamışımdır."- Y. Z. Ortaç
kadar
Dek, değin
kadar
Miktarda, derecede: "İçinde biriken hayat bazen taşacak kadar çok oluyor."- H. E. Adıvar
kadar
Dek, değin: "Saat ona kadar sokaklarda gezdi."- P. Safa
kadar
Denli
kadar
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir
kadar
Büyüklüğünde, genişliğinde
kadar
Miktarda, derecede
kadar
Ölçüsünde, derecesinde: "Balıkçılıkta para vardır, ama dalgıçlık kadar da genç işidir."- S. F. Abasıyanık
kadar
Süre belirtir
kadar
Süre belirtir: "Bu minval üzere yedi ay kadar geçti, geçmedi."- R. H. Karay
kadar
Ölçüsünde, derecesinde
kadar
Gibi

Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun. - Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.

kadar
Gibi: "İstanbul'un balıkları kadar balıkçıları da hoştur."- S. F. Abasıyanık
kadar
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir: "Kantara'nın önünde yüz kadar düşman çadırı kurulmuştu."- F. R. Atay
kadar
ila