Gerçek bilim bize şüphe etmeyi ve cahillikten kaçınmayı öğretir.
- True science teaches us to doubt and to abstain from ignorance.
Cahillik bu ülkeyi yok ediyor.
- Ignorance is destroying this country.
Tom'un bana dediği gibi Esperanto'nun iki düşmanı var, bilgisizlik ve ön yargı.
- As Tom told me, Esperanto has two enemies, ignorance and prejudice.
Bilgisizlik cezadan korumaz.
- Ignorance does not protect against punishment.
Ne kadar çok öğrenirsen, o kadar çok cehaletini anlarsın.
- The more you study, the more you discover your ignorance.
O bizim cehaletimizle alay etti.
- He made fun of our ignorance.
Koyu kahverengi saçları vardı.
- He had dark brown hair.
O koyu kahverengi ayakkabılar giyiyordu.
- She was wearing dark brown shoes.
Tom koyu renkleri giymeyi seviyor.
- Tom likes to wear dark colors.
Koyu renk giymeyi sever.
- She likes to wear dark colours.
Eğer o çok mutluysa, romanları neden bu kadar kasvetli?
- If he's such a happy person, why are his novels so dark?
Karanlıkta loş bir ışık gördük.
- We saw a dim light in the darkness.
Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.
- It grew dark, and what was worse, we lost our way.
Hava karardı ve daha da kötüsü yağmur yağmaya başladı.
- It got dark, and what was worse, it began to rain.
O, uzun boylu, esmer ve yakışıklı.
- He's tall, dark, and handsome.
Tom'un esmer bir cildi var.
- Tom has a dark complexion.
Tom Mary'ye en gizli sırrını fısıldadı.
- Tom whispered his darkest secret to Mary.
Onun gizli bir sırrı var.
- He has a dark secret.
Sen bilgisizliğinden dolayı mahcup olmalısın.
- You should be ashamed of your ignorance.
Tom'un bana dediği gibi Esperanto'nun iki düşmanı var, bilgisizlik ve ön yargı.
- As Tom told me, Esperanto has two enemies, ignorance and prejudice.
The lawyer was left in the dark as to why the jury was dismissed.