Bütün gece rüzgar sert esiyordu.
- It was blowing hard all night.
Elmas doğal olarak serttir.
- Diamond is essentially hard.
Tom bizim en çetin işçilerimizden biridir.
- Tom is one of our hardest workers.
Tom her zaman iş başında çetin.
- Tom is always hard at work.
O, iş yerinde her zaman katıdır.
- She is always hard at work.
Yumurtamı katı kaynat lütfen.
- Boil my eggs hard, please.
Yabancı dil öğrenmek zordur.
- It's hard to learn a foreign language.
Seni anlamak gerçekten çok zor.
- Understanding you is really very hard.
Onun sert penisine dokundum.
- I touched his hard penis.
Onlar birbirlerine karşı üstünlük sağlamak için çok uğraştılar.
- They tried very hard to gain an advantage over one another.
Yeni çevreme uyum sağlamayı oldukça zor buldum.
- I found it pretty hard to adjust to my new surroundings.
Onun erkek kardeşi çok çalışır.
- His brother studies very hard.
Sınıftaki bütün erkek çocukları çok çalıştı.
- All the boys in class worked hard.
Tom tekrar yüzmeye gitme fırsatını güçlükle bekleyebiliyordu.
- Tom could hardly wait for the chance to go swimming again.
Tom güçlükle yürüyebiliyordu.
- Tom could hardly walk.
Kader bana acımasız bir ders verdi.
- Fate taught me a hard lesson.
O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
- I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
Bisikletin pedallarına sıkıca asılıyordu.
- He was pumping the pedals of the bicycle hard.
Yazılım donanımın hızlanmasından daha hızlı yavaşlıyor.
- Software is getting slower more rapidly than hardware becomes faster.
Öğrenci sıkı çalıştığından beri hızla ilerliyor.
- Since the student has worked very hard, he is making rapid progress.
İngilizce çok zor, değil mi?
- English is pretty hard, isn't it?
Bu benim için çok zordu.
- It's too hard for me.
Elit askerler en özel kuvvetlerden daha fazla eğitilir.
- Elite soldiers are trained even harder than most special forces.
Daha sıkı çalışmanı kuvvetle öneririm.
- I strongly suggest that you study harder.
Tom çok çalıştı, ancak başarısız oldu.
- Tom tried hard, but failed.
Ancak, onun kız arkadaşı bencil ve neredeyse Brian hakkında hiç endişelenmez.
- However, his girlfriend is selfish and hardly worries about Brian.
Hırdavatçı dükkanı parkın yanındadır.
- The hardware store is near the park.
Yoğun yağmur yağdığı için okula geç kaldık.
- We were late for school because it was raining hard.
Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.
- The fog was so dense, we could hardly see anything.
Ben konsantre olmakta zorluk çekiyorum.
- I'm having a hard time concentrating.
Hayatta birçok zorluklara katlanmak zorundasın.
- You have to endure a lot of hardships in life.
Yabancı pirinç sert ve tatsızdır ve de Japon damak tadına hitap etmez.
- Foreign rice is hard and tasteless, and doesn't appeal to the Japanese palate.
Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.
- If only I had studied harder for the exam.
Başarmak için sıkı çalıştım.
- I worked hard to succeed.
Birçok büyük insan gençliklerinde zorluklardan geçmişlerdir.
- Many great men went through hardship during their youth.
Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
- My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
Dün şiddetli kar yağdı.
- It snowed hard yesterday.
Yağmur iyi ve şiddetli yağıyordu.
- It was raining good and hard.
Hayat bu günlerde zorlaşıyor.
- Life is getting hard these days.
Biz çok çalışmak için zorlandık.
- We were forced to work hard.
Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
- Tom has hardly any close friends.
Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
- Hardly anyone has seen this animal up close.
Onun köpeği ağır duyar.
- His dog is hard of hearing.
Çok çalışıyorsun. Bir süre ağırdan al.
- You are working too hard. Take it easy for a while.
Tom tekrar yüzmeye gitme fırsatını güçlükle bekleyebiliyordu.
- Tom could hardly wait for the chance to go swimming again.
Tom Mary'yi görmek için güçlükle bekleyebiliyordu.
- Tom could hardly wait to see Mary.
O, deneyim eksikliğini telafi etmek için çok çalıştı.
- He worked hard to make up for his lack of experience.
O, bu seçim için uzun ve aşırı düşündü. Sevdiği ülke için çok uzun ve aşırı düşündü.
- He's thought long and hard for this election. Very long and hard for the country he loves.
Bu onun için aşırı derecede zordur.
- This is extremely hard for him.
His degree was hard earned.
The lake had finally frozen hard.
At the intersection, there are two roads going to the left. Take the hard left.
Think hard on your choices.
a hard life.