Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
They study about the function of the brain.
- Beynin fonksiyonu hakkında çalışıyorlar.
I'd like a word with Tom concerning Mary.
- Tom ile Mary hakkında konuşmak istiyorum.
Hans Bethe won the 1967 Nobel Prize in Physics for his work concerning energy production in stars.
- Hans Bethe 1967'de yıldızlarda enerji üretimi hakkındaki işi için fizik nobel ödülünü kazandı.
Let's talk over a cold beer.
- Soğuk bir bira hakkında konuşalım.
Tom overheard Mary talking about him.
- Tom Mary'nin onun hakkında konuştuklarına kulak misafiri oldu.
I've been out of touch with things for several months now.
- Şimdi birkaç aydır yeni gelişmeler hakkında bilgim yok.
Before I get out of bed, I spend a little time thinking about what I'll be doing the rest of the day.
- Yataktan çıkmadan önce günün geriye kalanında ne yapacağım hakkında düşünerek biraz zaman harcarım.
I have a question regarding your earlier comments.
- Daha önceki yorumlarınız hakkında bir sorum var.
Tom should do something regarding this problem.
- Tom bu sorun hakkında bir şey yapmalı.
He is very secretive in regard to his family life.
- O, aile hayatı hakkında ağzı sıkıdır.
What do you think of the original plan?
- Orijinal plan hakkında ne düşünüyorsun?
What do you think of these people?
- Bu insanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
I can't agree with you with regard to the new plan.
- Yeni plan hakkında seninle aynı düşüncede değilim.
He was at a loss as to which faculty to choose.
- Hangi fakülteyi seçeceği hakkında şaşırmıştı.
I've never met anyone who knows as much about Australian history as Tom does.
- Avustralyalı tarihi hakkında Tom'un bildiği kadar çok bilen biriyle asla tanışmadım.
He is very secretive in regard to his family life.
- O, aile hayatı hakkında ağzı sıkıdır.
I needn't have been so worried about you. I should've known that Tom would look after you.
- Senin hakkında bu kadar endişe etmeme gerek yoktu.Tom'un sana bakacağını bilmeliydim.
We always talked about a lot of things after school.
- Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.
I don't want to talk about the weather.
- Hava hakkında konuşmak istemiyorum.
The group was planning a bull session to talk about the upcoming party.
- Grup, yaklaşmakta olan parti hakkında konuşmak için bir boğa oturumu planlıyordu.