Niçin adamları topluyorsunuz?
- Why were you picking up guys?
İş yerindeki adamların karının seni başka bir kadın için terk ettiğini duyuncaya kadar bekle.
- Wait till the guys at work hear that your wife left you for another woman.
Siz acayip kılıklı herifler tamamen cahilsiniz.
- You guys are totally clueless.
Tom öyle herifleden nefret eder.
- Tom hates guys like that.
Tüm yapmak istediğim siz çocuklarla takılmak.
- All I want to do is hang out with you guys.
Sanırım Tom siz arkadaşlarıyla iki gece peş peşe takılmak istemiyordu.
- I think Tom didn't want to hang out with you guys two nights in a row.
Bütün adamlar onunla alay ettiler.
- The guys all made fun of him.
Barın önünde çok sayıda acayip kılıklı tipler takılıyordu.
- Several guys were hanging around in front of the bar.
Tom o tip bir adam değildir.
- Tom isn't that type of guy.
Barın önünde çok sayıda acayip kılıklı tipler takılıyordu.
- Several guys were hanging around in front of the bar.
Bireysel özgürlüklere saygılı olmalıyız.
- We must respect individual liberty.
Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
- The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
Japonya'ya gitmek istemeyi tercih etmemin sebebi onların çalışkan ve dürüst kişilikleridir.
- The reason I prefer to go to Japan is that the people in Japan are hardworking and have honest personalities.
Dün yeni bir kişisel bilgisayar satın aldım.
- I bought a new personal computer yesterday.
Benim en iyi dostum bir kitaptır.
- My best friend is a book.
Gerçek dostluk paha biçilmezdir.
- True friendship is priceless.
Onun davranışları bir centilmen tavrı değildir.
- His manners are not those of a gentleman.
O hiç centilmen değil.
- He is not at all a gentleman.
Her insan bir bireydir.
- Each human being is an individual.
Birey ne kadar gururlu olursa, ceza o kadar sert olur.
- The prouder the individual, the harsher the punishment.
Almanlar tutumlu bir millettir.
- Germans are a frugal people.
İngilizler becerikli bir millettirler.
- The English are a practical people.
İstasyonda güvenilir bir beyefendiyle karşılaştım.
- I met a certain gentleman at the station.
Sir Harold kibar bir İngiliz beyefendisi.
- Sir Harold is a fine English gentleman.
İki adam iş ortaklarıydı.
- The two men were business partners.
Sadece Tom'la ortak oldum.
- I just made Tom partner.
Saçma bir gece kulübündeyim, ahbap!
- I'm in a fricking nightclub, dude!
Biraz şarap içelim mi, ahbap?
- Are we gonna get some wine, dude?
Bana yardım ettiğin için teşekkürler, ahbap.
- Thank you for helping me, pal.
Onu izlesen iyi olur, ahbap.
- You'd better watch it, buddy.
Lütfen onu diğer çocuklara uzat.
- Please pass it to the other kids.
TV'nin çocuklar için kötü olduğunu düşünüyor musun?
- You think that TV is bad for kids?
Bir sürü insan faturalarını ödeme konusunda endişeleniyor.
- Many people worry about paying their bills.
İnsanın iki ayağı vardır.
- The man has two feet.
Hiç kimse ukalayı sevmez.
- Nobody likes a wise guy.
Kaç tane erkek kardeşin var?
- How many brothers do you have?
Bir kadın erkeksiz bir şey değildir.
- A woman without a man is nothing.
Bazı delikanlılar tenis oynar diğerleri futbol.
- Some boys play tennis and others play soccer.
Karthik bir delikanlıdır.O iyi bir delikanlıdır.
- Karthik is a boy. He is a good boy.
Bir ankete göre, insanların beşte üçü uluslararası konulara ilgisiz.
- According to a survey, three in five people today are indifferent to foreign affairs.
Bu onların diğer uluslarla ortak neye sahip olduklarıdır.
- This is what they have in common with other peoples.
Batman, Robin ile arkadaştır.
- Batman is friends with Robin.
Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
- My university friend is against terror.
Küçük oğlan hayvanat bahçesinde.
- The little boy is at the zoo.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
- There was an interesting story in the letter to the boy.
Ben erkek çocukların şarkı söylediğini duydum.
- I heard the boys singing.
Ağacın altında bazı erkek çocukları var.
- There are some boys under the tree.
Silahlar insanları öldürmez. İnsanlar insanları öldürür.
- Guns don't kill people. People kill people.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
Tom asla benim eşim değildi.
- Tom was never my partner.
Eşinizle nasıl tanıştınız?
- How did you meet your partner?
Toplum ve birey birbirinden ayrılamazlar.
- Society and the individual are inseparable.
O benim eski içki arkadaşım.
- He's my old drinking buddy.
Arkadaşım dikkatsizce sürmez.
- Buddy doesn't drive carelessly.
Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.
- The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals.
Dan, ortaklarına yalan söyledi.
- Dan lied to his associates.
Tom ve arkadaşları alemlere akıp zil zurna sarhoş oldu.
- Tom and his mates went on a pub crawl and all ended up pretty drunk.
Tom ve ben ruh arkadaşlarıyız.
- Tom and I are soul mates.
Mektup arkadaşın olmak istiyorum.
- I would like to be your pen pal.
Parayı arkadaşımla yarı yarıya paylaştım.
- I halved the money with my pal.
Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.
- She had an individual style of speaking.
Benim küçük erkek kardeşim on iki yaşında.
- My kid brother is twelve.
Bu çocuk küçük bir şeytan.
- That kid is a little demon.
Neden kankam bir geri zekalı?
- Why is my buddy an idiot?
O, Amerikalı bir beyefendi değil mi?
- Isn't he an American gentleman?
Sir Harold kibar bir İngiliz beyefendisi.
- Sir Harold is a fine English gentleman.
O, güzel bir arkadaş gibi görünüyor.
- He seems to be a nice fellow.
Kallben iyi bir arkadaştır.
- He was a good fellow at heart.
Büyük bir hata yaptın, kardeş.
- You made a big mistake, buddy.
Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.
- I don't associate with people like Tom.
O bir arkadaştan daha çok bir tanıdık.
- She is more an acquaintance than a friend.
Onun birçok tanıdıklar ancak birkaç arkadaşı var.
- He has many acquaintances but few friends.
Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
- Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
Mike yönetim kurulunda tek erkek.
- Mike is the only man on the board.
Dr. Hellebrandt bu mükemmel üniversitede yardımcı doçenttir.
- Dr. Hellebrandt is an associate professor in that excellent university.
O, benim iş ortağımdı.
- He was my business associate.
Tom sadece bir iş ortağı.
- Tom is just a business associate.
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
- We tend to associate politicians with hypocrisy.
Üç iştirakçi yeni bir şirket kuracak.
- The three associates will set up a new company.
Tom Mary'nin o kadar cana yakın olacağını ummuyordu.
- Tom didn't expect Mary to be so friendly.
Tom hâlâ tamamen eskisi kadar arkadaş canlısı.
- Tom is still just as friendly as he used to be.
Konuşacak yakın arkadaşları yok.
- He has no close friends to talk with.
Köpekler insanın en yakın arkadaşlarıdır.
- Dogs are man's closest friends.
Ben diğer çocuklarla konuşursam kıskanır.
- He gets jealous when I talk to other guys.
O mağazanın önünde takılan çocuklar benim bir polis olduğumu biliyorlar.
- The guys hanging out in front of that store know I'm a cop.
Siz acayip kılıklı herifler tamamen cahilsiniz.
- You guys are totally clueless.
Hey, beyler, beni bekleyin!
- Hey, guys, wait for me!
Siz beyler niçin öyle öfkelisiniz?
- Why are you guys so angry?
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.
- When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
Daha genç çocuklarla uğraşmayın.
- Don't pick on younger kids.
Lütfen beni güldürme. Dün bir sürü mekik çektim ve mide kaslarım ağrıyor.
- Please don't make me laugh. I did too many sit-ups yesterday and my stomach muscles hurt.
Midesi dolu olan bir insan kimsenin aç olduğunu düşünmez.
- A man with a full belly thinks no one is hungry.
El ile sürebilir misin?
- Can you drive manual?
Onlar karı kocaymış gibi davranıyorlar.
- They pretend to be man and wife.
Onlar karı koca oldu.
- They became man and wife.
Hiç kimse tam olarak kaç kişinin kendilerini hippi kabul ettiklerini bilmez.
- No one knows exactly how many people considered themselves hippies.
Hiç kimse kaç kişi öldüğünden emin değildi.
- No one is sure how many people died.
Bütün hayvanlar, insanın dışında, yaşamın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu biliyor.
- All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it.
Hayatım boyunca, tüm dünyada seyahat etmekten ve birçok farklı uluslarda çalışmaktan büyük zevk aldım.
- Throughout my life, I've had the great pleasure of travelling all around the world and working in many diverse nations.
Dünyada bazı insanlar, açlıktan çeker.
- Some people in the world suffer from hunger.
Dünyada üç tip insan vardır: sayı sayabilenler, ve sayamayanlar.
- There are three different types of people in the world: those who can count, and those who can't.
Kalabalık bir insan grubu toplandı.
- A large crowd of people gathered.
Caddede bir kalabalık var.
- There is a crowd of people on the street.
Cömertlik bazı kişilerde doğuştandır.
- Generosity is innate in some people.
Onun romanları genç kişiler arasında ünlüdür.
- His novels are popular among young people.
Bay Hawk, kibar bir beyefendidir.
- Mr Hawk is a kind gentleman.
Gerçek bir beyefendi bir bayanı bekletmemeli.
- A true gentleman must not keep a lady waiting.
Tom sempatik bir adam.
- Tom is a likeable person.
Genç bir adam seni dışarıda bekliyor.
- A young person is waiting for you outside.
Vay be, bu cümle de amma tantana kopardı.
- Boy, that sentence sure caused a kerfuffle.
Sami dostu olan itfaiyecilerle takılıyordu.
- Sami hanged out with his fellow fire fighters.
Fred tembel bir adam.
- Fred is a lazy fellow.
Şu adam doğruyu yanlıştan ayıramaz.
- That fellow can't tell right from wrong.
Adamı örnek bir beyefendi olarak tanımladı.
- He described the man as a model gentleman.
Sen bir beyefendi ve bir bilim adamısın.
- You're a gentleman and a scholar.
Her kişi bir bireydir.
- Every person is an individual.
Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.
- She had an individual style of speaking.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Her insan bir bireydir.
- Each human being is an individual.
Hiç kimse kaç kişi öldüğünden emin değildi.
- No one is sure how many people died.
Yanan arabalar, ölen insanlar vardı ve kimse onlara yardımcı olamadı.
- There were cars burning, people dying, and nobody could help them.
Ailemde dört kişi var.
- There are four people in my family.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
- Only a few people understood me.
Polis bir adamla sokakta konuştu.
- The policeman spoke to a man on the street.
O sağlam genç bir adam.
- He is a robust young man.
Biz özgürlük dediğimizde onu Lincoln ile ilişkilendiriyoruz.
- When we say liberty, we associate it with Lincoln.
Sık sık siyahı ölümle ilişkilendiririz.
- We often associate black with death.
Which of these phrases do you associate with the pictures?.
Tom nihayet eşcinsel olduğunu itiraf ettiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.
- Tom sonunda kabullenmeye karar verdiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.
Nihayet doktorun sekreteri Tom'un adını seslendi.
- Sonunda doktorun sekreteri Tom'un ismini çağırdı.
He looked like an innocent child, smiling, wide-eyed, his cheeks plump and rosy, defying the object of his insults to take offence. For they were insults, Guy was in no doubt about that. Leonora's brother was implying that his name was far too upper-class for its possessor.
I wonder what those guys are doing with that cat?.
The dog's left foreleg was broken, poor little guy.
This guy, here, controls the current, and this guy, here, measures the voltage.
Terry Kilmartin , applauded for every ‘um’ and ‘ah’, knew that he was being guyed and had the charm to make it funny.
Jane considers that guy to be very good looking.
See.
An associate member of the club.
She associates with her coworkers on weekends.
An associate editor.
How are you doing there, big guy? he asked.
Don't boy me!.
I like the boy.''.
Dost thou call me fool, boy?.
Here, boys, heel; yes, Bobby, show the puppies how, good boy!.
Steve is a boy of 16.
That's my boy.
When the 'dipenda' (independence movement) in Belgian Congo turned violent, the white colonisators' often materially privileged black domestic boys were mistrusted and often abused as collaborators.
Boy, I wish I could go to Canada!.
Me and my boy grew up together in Southside.
Hey, buddy, I think you dropped this.
They have been buddies since they were in school.
drinking buddies.
Dude don't know what's good for him.
I’m not a friend of cheap wine.
You’d better watch it, friend.
To make a function be a friend to a class, the reserved word friend precedes the function prototype.
One of the most used features of MySpace is the practice that is nicknamed friending. If you friend someone, then that person is added to your MySpace friends list, and you are added to their friends list.
Lo sluggish Knight the victors happie pray: / So fortune friends the bold .
Latrobe had extensive dealings with Jefferson, the most prominent gentleman-architect in the United States.
He was an all-around good guy to visit with and be around.
As we can't print them all together, the individual pages will have to be printed one by one.
individual personal pension; individual cream cakes.
Nice guys are historically the grail of dating. ... As both Nora and I reminisced and compared how we were treated by the manwhore and by the nice guy, the manwhore always won out.
Her reputation for being a wise guy made her new teachers hesitant about having her in their classes.
Tom measured the length of the board.
- Tom panonun boyunu ölçtü.
His horse won by three lengths.
- Onun atı üç boy farkla kazandı.
Such considerations ultimately had no effect on their final decision.
- Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.
Who will ultimately decide?
- Eninde sonunda kim karar verecek?
Kelly's latest book appeared last week.
- Kelly'nin son kitabı geçen hafta çıktı.
His motorcycle is the latest model.
- Onun motosikleti en son model.
The last time I went to China, I visited Shanghai.
- Çin'e gittiğim en son zaman, Şangay'ı ziyaret ettim.
Advances in science and technology and other areas of society in the last 100 years have brought to the quality of life both advantages and disadvantages.
- Son 100 yılın bilim ve teknoloji ve topluluğun diğer alanlarındaki gelişmeler hayat kalitesine hem avantajlar hem de dezavantajlar getirdi.
Tom and Jim are the same height.
- Tom ve Jim aynı boydalar.
Tom and his brother are about the same height.
- Tom ve erkek kardeşi yaklaşık aynı boyda.
He finally became the president of IBM.
- O, sonunda IBM'in başkanı oldu.
The lioness finally gave chase to the gazelle.
- Dişi aslan sonunda ceylanı kovaladı.
Those tribes inhabit the desert all year round.
- O kabileler tüm yıl boyunca çölde yaşarlar.
Members of the tribe settled down along the river.
- Kabile üyeleri nehir boyunca yerleşti.
Close the door after you.
- Sizden sonra kapıyı kapatın.
It was clear to everyone that the vote would be close.
- Seçim sonucunun yakın olacağı herkes tarafından biliniyordu.
In late August, the Allied forces captured Paris.
- Ağustos ayı sonlarında İtilâf Devletleri, Paris'i ele geçirdi.
Did the error occur right from the start or later on? - When?
- Hata baştan sağda mı yoksa sonradan mı meydana geldi? - Ne zaman?
Tom comes from another dimension.
- Tom başka bir boyuttandır.
It's difficult to visualize four dimensions.
- Dört boyutluları hayal etmek zordur.
Layla's letters revealed the extent of her racism.
- Leyla'nın mektupları onun ırkçılığının boyutlarını ortaya çıkardı.
Dan doesn't know the extent of Linda's criminal history.
- Dan, Linda'nın suç tarihinin boyutunu bilmiyor.
Tom was small in stature.
- Tom boy olarak küçüktü.
I am not a dwarf. I am of short stature.
- Ben cüce değilim. Kısa boyluyum.
I have a full-length mirror in my bedroom.
- Yatak odamda bir boy aynası var.
Tom stood in front of a full-length mirror, looking at himself.
- Tom kendisine bakarak bir boy aynasının önünde durdu.
My dog is almost half the size of yours.
- Benim köpeğim neredeyse boyunuzun yarısı kadar.
Do you have these shoes in my size?
- Bu ayakkabılardan benim boyutumda olanından sizde var mı?
I wish I could figure out how to get my car painted without paying a lot of money.
- Keşke çok para ödemeden arabamı nasıl boyatacağımı bulabilsem.
Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
- Tom garajı boyamayı bitirmenin onun bir gününü alacağını düşündü.
The conclusion reached by a study is People who think their feet are smelly, have smelly feet; people who think they aren't, don't.
- Bir çalışma ile ulaşılan sonuç ayaklarının pis koktuğunu düşünen insanların kötü kokan ayakları vardır; ayaklarının kötü kokmadığını düşünen insanların yoktur.
What led you to this conclusion?
- Seni bu sonuca götüren nedir?
I bet my bottom dollar he is innocent.
- Onun masum olduğuna son dolarıma bahse girerim.
Tom sat at the bottom of the stairs wondering what he should do next.
- Tom daha sonra ne yapması gerektiğini merak ederek merdivenlerin alt kısmında oturdu.
I'll come over after I finish the work.
- İşi bitirdikten sonra uğrayacağım.
I will study abroad when I have finished school.
- Okulu bitirdikten sonra yurtdışında eğitim yapacağım.
He took charge of the firm after his father's death.
- O, babasının ölümünden sonra firmanın sorumluluğunu üstüne aldı.
He took care of the business after his father's death.
- O, babasının ölümünden sonra işle ilgilendi.
The first minutes after a heart attack are crucial.
- Bir kalp krizinden sonra ilk dakikalar çok önemlidir.
The end of which there were two little sketches of rhetoric and logic, the latter finishing with a specimen of a dispute in the Socratic method.
- Onun sonunda konuşma sanatı ve mantık ile ilgili , Socrates metodunda herhangi bir anlaşmazlık örneği ile biten ikincisinin sonunda iki küçük skeç vardı.
Love is above money. The latter can't give as much happiness as the former.
- Sevgi paranın üstündedir. Sonraki önceki kadar çok mutluluk veremez.
Sami learned he had terminal cancer.
- Sami son aşamada bir kanseri olduğunu öğrendi.
The fate of the hostages depends on the result of the negotiation.
- Tutsakların kaderi görüşmenin sonucuna göre değişir.
What will happen in the eternal future that seems to have no purpose, but clearly just manifested by fate?
- Hiçbir amacı yokmuş gibi görünen ama var olmaktan başka bir kaderi olmadığı da açık olan bir sonsuzluktaki sonsuz gelecekte neler olacak?
The room looks different after I've changed the curtains.
- Perdeleri değiştirmemden sonra oda farklı görünüyor.
It made me supremely happy.
- Bu beni son derece mutlu etti.
I'm working full time in a bookshop until the end of September.
- Eylül sonuna kadar bir kitapçıda tam gün çalışıyorum.
One should add a full stop at the end of the sentence.
- Cümlenin sonunda nokta konulmalı.
The latest issue of the magazine will come out next Monday.
- Derginin son basımı gelecek pazartesi yayınlanacak.
... Let's try the first guy. ...
... NOW COME ON, BIG GUY. ...