Tom sure can play tennis.
- Tom elbette tenis oynayabilir.
I'll sure be glad to get out of here.
- Buradan çıktığıma elbette memnun olacağım.
Certainly, my knowledge of French is limited.
- Elbette, Fransızca bilgim sınırlıdır.
I will certainly need a car.
- Elbette bir arabaya ihtiyacım olacak.
Surely you don't really believe that, do you?
- Elbette ona inanmıyorsun, değil mi?
Surely, you can't mean that.
- Elbette, onu yapamazsınız.
She can speak English, of course.
- O, İngilizce konuşabilir, elbette.
Of course she can speak English.
- Elbette o İngilizce konuşabilir.