He collapsed to his knees.
- O, dizlerinin üzerine çöktü.
He approached and fell on his knees.
- O yaklaştı ve dizlerinin üzerine düştü.
I like to wear my skirts knee length.
- Eteklerimi diz boyu giymeyi severim.
The marsh is knee-deep.
- Bataklık diz boyudur.
His car was stuck in knee-deep snow.
- Arabası diz boyu kara gömüldü.
Mary wore knee-high socks.
- Mary diz boyunda çorap giydi.
Mary wore knee-high boots.
- Mary diz boyunda çizme giydi.
The religious man remained kneeling for hours.
- Din adamı saatlerce diz çökmüş olarak kaldı.
She saw a boy kneeling by the altar.
- Sunağa yakın diz çöken bir çocuk gördüm.
We all knelt down to pray.
- Dua etmek için hepimiz diz çöktük.
We knelt down to pray.
- Biz dua etmek için diz çöktük.
Why do people kneel down to pray?
- İnsanlar dua etmek için neden diz çöküyorlar?
The religious man remained kneeling for hours.
- Din adamı saatlerce diz çökmüş olarak kaldı.