Hand it over. That's all you've got?
- Ver onu. Sahip olduğunun hepsi bu kadar mı?
Can a two-year-old boy run that fast?
- İki yaşındaki bir çocuk bu kadar hızlı koşabilir mi?
She'd never been this frightened before.
- O, daha önce hiç bu kadar korkmamıştı.
Hearing this song after so long really brings back the old times.
- Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.
That's it. I've done all I can do.
- Bu kadar. Elimden gelen her şeyi yaptım.
That's it. I've done everything I can.
- Bu kadar. Yapabileceğim her şeyi yaptım.
Why do so many people visit Kyoto?
- Niçin bu kadar çok insan Kyoto'yu ziyaret ediyor?
I'm happy to see so many friendly faces.
- Bu kadar çok dost yüzler görmekten mutluyum.
Stop being such dolts.
- Bu kadar aptal olmayı bırak.
I've never had such a large sum of money.
- Ben hiç bu kadar büyük bir paraya sahip olmadım.
How did you get that much money?
- Bu kadar çok parayı nasıl kazandın?
I know that much myself.
- Kendimi bu kadar tanıyorum.
This is the first time I've ever sneezed this much.
- Şimdiye kadar ilk kez bu kadar hapşırdım.
Have you ever sweated this much?
- Hiç bu kadar çok terledin mi?
Kuniko has never drunk so much before in her life.
- Kuniko hayatında daha önce hiç bu kadar çok içmedi.
I wish my leg didn't hurt so much.
- Keşke bacağım bu kadar çok acımasa.