büyük-

listen to the pronunciation of büyük-
Турецкий язык - Английский Язык
greater than or equal to
<span class="word-self">büyükspan> harf
capital

Sentences begin with a capital letter. - Cümleler büyük harfle başlar.

Write only your family name in capitals. - Sadece soyadınızı büyük harflerle yazın.

<span class="word-self">büyükspan> ihtimalle
likely

Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed. - Irkçı değilim, ama ile başlayan her cümle aslında büyük ihtimalle çok ırkçıdır.

Jane is more than likely to come. - Jane büyük ihtimalle gelecek.

<span class="word-self">büyükspan>
large

The Sahara Desert is almost as large as Europe. - Sahra Çölü, neredeyse Avrupa kadar büyük.

My brother is as large as I. - Erkek kardeşim, ben kadar büyük.

oldukça <span class="word-self">büyükspan>
sizeable
<span class="word-self">büyükspan>
grand

When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride. - O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.

It was my grandfather that told me that story. - O hikayeyi bana anlatan büyükbabamdı.

<span class="word-self">büyükspan>
major

My house needs major repairs. - Evimin büyük onarımlara ihtiyacı var.

What are the four major golf tournaments comparable to the ones in tennis? - Tenislerdekilerle karşılaştırılabilen dört büyük golf turnuvası hangileridir.

<span class="word-self">büyükspan> harf
upper case
<span class="word-self">büyükspan>
great

I had great difficulty in finding my ticket at the station. - İstasyonda biletimi bulurken büyük zorluk yaşadım.

To our great surprise, he suddenly resigned. - Onun birden istifade etmiş olması, bizim için büyük sürpriz.

<span class="word-self">büyükspan>
big

In Japan, there is no lake bigger than Lake Biwa. - Japonya'da, Biwa gölünden daha büyük bir göl yoktur.

Twitter is among the biggest enemies of Islam. - Twitter İslâm'ın en büyük düşmanları arasındadır.

<span class="word-self">büyükspan> karides
prawn
<span class="word-self">büyükspan> ihtimalle
most likely

I'll most likely win. - Ben büyük ihtimalle kazanacağım.

Tom is the most likely to succeed. - Tom büyük ihtimalle başarılı olacak.

<span class="word-self">büyükspan>
long

It's been a long time since I visited my grandmother. - Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.

These days, the lion's share usually means the biggest share; but not so long ago, it meant all of it. - Bu günlerde, aslan payı genellikle en büyük pay anlamına gelmektedir; fakat çok geçmeden önce onun hepsi anlamına geliyordu.

<span class="word-self">büyükspan>
huge

The boy has a huge bump on his head. No wonder he cried so much! - Çocuğun başında büyük bir yumru var. O kadar çok ağlamasına şaşmamalı.

We must consider the question of whether we can afford such huge sums for armaments. - Böylesine büyük bir silahlanma için paramızın olup olmadığı sorusunu göz önüne almalıyız.

<span class="word-self">büyükspan> bira bardağı
pint

Beer is sold by the pint. - Bira büyük bira bardağı ile satılır.

<span class="word-self">büyükspan> mağaza
department store
<span class="word-self">büyükspan> olasılıkla
probably

But probably I'll be the last, which is a pity. - Fakat büyük olasılıkla sonuncu olacağım, bu acınacak bir durum.

If you don't eat breakfast, you'll probably be hungry during the morning and won't be as efficient at work as you could be. - Eğer kahvaltı yapmazsanız, büyük olasılıkla sabah acıkırsınız ve işinizde önceki gibi verimli olmazsınız.

<span class="word-self">büyükspan> sepet
crate
<span class="word-self">büyükspan>
wide

There is a wide gap in the opinions between the two students. - İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.

<span class="word-self">büyükspan> ölçüde
pretty much

Tom pretty much forgot about the meeting. - Tom toplantıyı büyük ölçüde unuttu.

I've pretty much gotten over it. - Onu büyük ölçüde aştım.

<span class="word-self">Büyükspan> britanya
Great Britain
<span class="word-self">Büyükspan> tufan
the Deluge
<span class="word-self">Büyükspan> tufan
The Flood
<span class="word-self">büyükspan>
capital

Sentences begin with a capital letter. - Cümleler büyük harfle başlar.

Write only your family name in capitals. - Sadece soyadınızı büyük harflerle yazın.

<span class="word-self">büyükspan>
{s} exalted
<span class="word-self">büyükspan>
{s} mighty
<span class="word-self">büyükspan> aptes
stool
<span class="word-self">büyükspan> başarı kazanmak
triumph
<span class="word-self">büyükspan> kısım
body
<span class="word-self">büyükspan> makas
shears
<span class="word-self">büyükspan> saygı duymak
revere
çok <span class="word-self">büyükspan> sayıda
myriad
<span class="word-self">büyükspan>
high

We have given your order highest priority. - Siparişinize en büyük önceliği verdik.

His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class. - Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.

<span class="word-self">büyükspan>
{s} handsome

He was big and handsome. - O, büyük ve yakışıklıydı.

<span class="word-self">büyükspan>
large scale

It seems the rural area will be developed on a large scale. - Kırsal alan büyük ölçüde gelişecek gibi görünüyor.

It is hoped that this new policy will create jobs on a large scale. - Bu yeni politikanın büyük ölçekli işler yaratacağı umuluyor.

<span class="word-self">büyükspan>
{s} older

Care has made her look ten years older. - Bakım onun görünüşünü on yaş büyük yaptı.

He looks older than my brother. - O benim erkek kardeşimden daha büyük görünüyor.

<span class="word-self">büyükspan> başarı
winner
Jüpiter'in en <span class="word-self">büyükspan> uydusu
Ganymede
bir <span class="word-self">büyükspan>
a grown up
burnu <span class="word-self">büyükspan>
conceited
burnu <span class="word-self">büyükspan>
haughty
burnu <span class="word-self">büyükspan>
supercilious
burnu <span class="word-self">büyükspan>
arrogant
burnu <span class="word-self">büyükspan>
(deyim) stuck-up
burnu <span class="word-self">büyükspan>
(deyim) high-hat
<span class="word-self">büyükspan>
expansive
<span class="word-self">büyükspan>
voluminous
<span class="word-self">büyükspan>
eldest

Suddenly the eldest daughter spoke up, saying, I want candy. - En büyük kız şeker istiyorum diyerek birdenbire konuştu.

Fatima is the eldest student in our class. - Fatma sınıfımızdaki en büyük öğrencidir.

<span class="word-self">büyükspan>
bigger

Beijing is bigger than Rome. - Pekin, Roma'dan daha büyüktür.

Bigger is not always better. - Daha büyük her zaman daha iyi değildir.

<span class="word-self">büyükspan>
ambitious

My father was an ambitious man and would drink massive amounts of coffee. - Babam hırslı bir adamdı ve büyük miktarda kahve içerdi.

<span class="word-self">büyükspan>
ranch

Tom rode a horse last week when he was at his grandfather's ranch. - Tom büyükbabasının çiftliğindeyken geçen hafta ata bindi.

Tom is the owner of the largest ranch in the area. - Tom, bölgedeki en büyük çiftliğin sahibidir.

<span class="word-self">büyükspan>
oldest

How old is your oldest son? - En büyük erkek evladın kaç yaşında?

She is not my mother but my oldest sister. - O benim annem değil fakat en büyük ablamdır.

<span class="word-self">büyükspan>
hamper
<span class="word-self">büyükspan>
{i} senior
<span class="word-self">büyükspan>
outsize
<span class="word-self">büyükspan>
colossal
<span class="word-self">büyükspan>
singular
<span class="word-self">büyükspan>
stupendous
<span class="word-self">büyükspan>
towering
<span class="word-self">büyükspan>
signal

Tom's grandfather was a signal officer in the army. - Tom'un büyükbabası orduda bir muhabere subayıydı.

<span class="word-self">büyükspan>
gross

You must be more careful to avoid making a gross mistake. - Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.

<span class="word-self">büyükspan>
profound
<span class="word-self">büyükspan>
(Tıp) hypertrophic
<span class="word-self">büyükspan>
burning
<span class="word-self">büyükspan>
(Bilgisayar) more

My grandmother can ride a motorcycle, and what's more, a bicycle. - Büyükannem bir motosiklet sürebilir, ve dahası bir bisikleti de.

You must be more careful to avoid making a gross mistake. - Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.

<span class="word-self">büyükspan> (servet)
large
<span class="word-self">büyükspan> kazanç
scoop
<span class="word-self">büyükspan> söylemek
boast
<span class="word-self">büyükspan> söylemek
talk big
<span class="word-self">büyükspan> söz söylemek
talk big
<span class="word-self">büyükspan> önem
great importance
daha <span class="word-self">büyükspan>
larger
en <span class="word-self">büyükspan> öncelik
(Politika, Siyaset) highest priority
epey <span class="word-self">büyükspan> (bir miktar)
goodly
ikinci <span class="word-self">büyükspan>
the second biggest
ikinci <span class="word-self">büyükspan>
the second largest
korkunç derecede <span class="word-self">büyükspan>
monstrous
<span class="word-self">büyükspan>
sumptuous
<span class="word-self">büyükspan>
widely
<span class="word-self">büyükspan>
legend
<span class="word-self">büyükspan>
sizable

Tom won a sizable amount of money. - Tom oldukça büyük bir miktarda para kazandı.

<span class="word-self">büyükspan>
edifice
<span class="word-self">büyükspan>
substantial

The stability of Chinese economy is substantially overestimated. - Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.

<span class="word-self">büyükspan>
tremendous

Tom is taking a tremendous chance. - Tom çok büyük bir risk alıyor.

The earthquake created a tremendous sea wave. - Deprem büyük bir deniz dalgası yarattı.

<span class="word-self">büyükspan>
ample
<span class="word-self">büyükspan>
considerable

Tom's experience attracted considerable attention. - Tom'un deneyimi büyük ilgi gördü.

The earthquake caused considerable damage. - Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.

<span class="word-self">büyükspan>
bulky

These presents are really bulky. - Bu hediyeler gerçekten büyük.

This box is too bulky to carry. - Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür.

<span class="word-self">büyükspan>
redoubtable
<span class="word-self">büyükspan>
{s} precious
<span class="word-self">büyükspan>
massive

The bad harvest caused massive food shortages. - Kötü hasat büyük gıda sıkıntısına neden oldu.

This is the most massive structure I have ever seen. - Bu şimdiye kadar gördüğüm en büyük yapıdır.

<span class="word-self">büyükspan>
dire

The castle was in dire need of major repairs. - Kale, büyük onarımlara çok ihtiyaç duyuyordu.

<span class="word-self">büyükspan>
prize

A prize was given in honor of the great scientist. - Büyük bilimci onuruna bir ödül verildi.

To my great delight, he won the first prize. - Benim için büyük sevinç, o birincilik ödülünü kazandı.

<span class="word-self">büyükspan>
no end of
<span class="word-self">büyükspan>
untold
<span class="word-self">büyükspan>
grown-up
<span class="word-self">büyükspan>
sizeable

He won a sizeable amount of money. - O büyük miktarda para kazandı.

<span class="word-self">büyükspan>
{s} rousing

The concert was a rousing success. - Konser büyük bir başarıydı.

<span class="word-self">büyükspan> vites
high
<span class="word-self">Büyükspan>
large-scale

Tatoeba is a mini-LibriVox, it just needs to be written before the large-scale reading aloud would start. - Tatoeba bir mini-LibriVox'tur. O, yüksek sesle büyük ölçekli okuma başlamadan önce sadece yazılması gerekiyor.

<span class="word-self">Büyükspan>
the older
Kaçan balık <span class="word-self">büyükspan> olur
(Atasözü) Praising what is lost makes the remembrance dear
borsada <span class="word-self">büyükspan> oynayarak fiyatları etkileyen kimse
bear
<span class="word-self">büyükspan>
the biggest
<span class="word-self">büyükspan>
a great
<span class="word-self">büyükspan>
great of
<span class="word-self">büyükspan>
the greatest

Security is the greatest enemy. - Güvenlik en büyük düşmandır.

He is one of the greatest artists in Japan. - Japonya'daki en büyük sanatçılardan biridir.

<span class="word-self">büyükspan>
greater

Nothing gave her greater pleasure than to watch her son growing up. - Hiçbir şey ona oğlunun büyüdüğünü görmekten daha büyük bir zevk vermedi.

Our friendship is greater than our quarrels. - Dostluğumuz kavgalarımızdan büyük.

<span class="word-self">büyükspan>
the great

He is one of the greatest artists in Japan. - Japonya'daki en büyük sanatçılardan biridir.

Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband. - Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.

<span class="word-self">büyükspan>
the largest
<span class="word-self">büyükspan>
a big
<span class="word-self">büyükspan> ada
big island
<span class="word-self">büyükspan> beden
Plus size, XL
<span class="word-self">büyükspan> bir bölümü
A large part
<span class="word-self">büyükspan> fare
older mice
<span class="word-self">büyükspan> iri
big big
<span class="word-self">büyükspan> iskender
Alexander The Great
<span class="word-self">büyükspan> keman
great violin
<span class="word-self">büyükspan> memeli kadın
women with big tits
<span class="word-self">büyükspan> peder
great preacher
<span class="word-self">büyükspan> piliç
big chicken
<span class="word-self">büyükspan> sandal
longboat
<span class="word-self">büyükspan> sopa
big stick
<span class="word-self">büyükspan> sözlük
great dictionary
<span class="word-self">büyükspan> sıçan
big rats
<span class="word-self">büyükspan> yalak
large trough
<span class="word-self">büyükspan> zevkle
With great pleasure
<span class="word-self">büyükspan> zoka
great bait
<span class="word-self">büyükspan> şehir
big city

This magazine is available in any big city in Japan. - Bu dergi Japonya'daki herhangi bir büyük şehirde mevcut.

What is the difference between a bookshop in a small town and in a big city? - Küçük şehirdekiyle büyük şehirdeki kitapçı arasındaki fark nedir?

en <span class="word-self">büyükspan> ortak bölen
greatest common factor
en <span class="word-self">büyükspan> ortak bölen
highest common factor
en <span class="word-self">büyükspan> ortak bölen
in mathematics, the greatest common divisor (gcd), sometimes known as the greatest common factor (gcf) or highest common factor (hcf), of two non-zero integers, is the largest positive integer that divides both numbers without remainder
fenike mitolojisinde en <span class="word-self">büyükspan> tanrı
Phoenician mythology, god of the largest
geniş ağızlı <span class="word-self">büyükspan> testi ya da çömlek
wide-mouthed jar or large test
kocaman başlı <span class="word-self">büyükspan> bir karınca türü
a big-headed ant species
tükiye <span class="word-self">büyükspan> millet meclisi
The Turkish Great Assembly
türkiye <span class="word-self">büyükspan> millet meclisi
Turkish Grand National Assembly
yaşından <span class="word-self">büyükspan> göstermek
Seem/look older than one is
<span class="word-self">Büyükspan>
(Tıp) magnus
<span class="word-self">büyükspan>
important; grand, chief, major
<span class="word-self">büyükspan>
healthy

His grandmother looks healthy. - Onun büyükannesi sağlıklı görünüyor.

My grandfather is very healthy. - Büyük babam çok sağlıklı.

<span class="word-self">büyükspan>
great, grand, exalted
<span class="word-self">büyükspan>
extended
<span class="word-self">büyükspan>
macro
<span class="word-self">büyükspan>
megalo
<span class="word-self">büyükspan>
capacious
<span class="word-self">büyükspan>
old; older, senior
<span class="word-self">büyükspan>
Cyclopean
<span class="word-self">büyükspan>
maxi

The largest muscle in the human body is the gluteus maximus. - İnsan vücudundaki en büyük kas gluteus maximus'tur.

<span class="word-self">büyükspan>
magniloquent
<span class="word-self">büyükspan>
one's senior, older person; person whose rank or qualities command respect
<span class="word-self">büyükspan>
elder

How old is your elder son? - Büyük oğlun kaç yaşında?

My elder daughter Magdalena is like an angel. - Büyük kızım Magdalena bir melek gibidir.

<span class="word-self">büyükspan>
big, large, great, grand, massive, colossal, tremendous; extensive; important, serious, chief; great, exalted; old, older, elder; oldest, eldest
<span class="word-self">büyükspan>
big, large
<span class="word-self">büyükspan>
no end
<span class="word-self">büyükspan>
mega
<span class="word-self">büyükspan>
keen
<span class="word-self">büyükspan>
out

My grandmother used to go out for a walk almost every day, but now she seldom, if ever, goes out. - Büyükannem hemen hemen her gün bir yürüyüş için dışarı çıkardı fakat şimdi o nadiren, kırk yılda bir, dışarı çıkar.

Tom doesn't have much interest in outdoor sports. - Tom, açık hava sporlarına büyük ilgi duymuyor.

<span class="word-self">büyükspan>
enormous

The new building is enormous. - Yeni bina çok büyüktür.

He lives in an enormous house. - O, çok büyük bir evde yaşar.

<span class="word-self">büyükspan>
almighty
<span class="word-self">büyükspan>
{s} stout
<span class="word-self">büyükspan>
{s} smart

Tom's new smartphone is really big. It doesn't even look like a phone anymore. - Tom'un yeni akıllı telefonu gerçekten büyük. Artık bir telefona bile benzemiyor.

<span class="word-self">büyükspan>
crying
<span class="word-self">büyükspan>
hard

My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf. - Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.

Many great men went through hardship during their youth. - Birçok büyük insan gençliklerinde zorluklardan geçmişlerdir.

<span class="word-self">büyükspan>
walloping
<span class="word-self">büyükspan>
bough

Tom bought an engagement ring for Mary with money he inherited from his grandfather. - Tom büyükbabasından miras kalan parayla Mary için bir nişan yüzüğü aldı.

You needn't have bought such a large house. - Böylesine büyük bir ev almana gerek yoktu.

<span class="word-self">büyükspan>
majuscule
<span class="word-self">büyükspan>
{s} sublime
<span class="word-self">büyükspan>
extensive

The flood did the village extensive damage. - Sel köye büyük hasar verdi.

The earthquake in Hokkaido caused extensive damage. - Hokkaido'daki deprem büyük hasara sebep oldu.

<span class="word-self">büyükspan>
star

For a start, I visited Jerusalem - a sacred place for three major religions. - Başlangıç için Kudüsü ziyaret ettim-üç büyük din için kutsal bir yer.

After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry. - Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.

<span class="word-self">büyükspan>
{s} swingeing
<span class="word-self">büyükspan>
bongo
<span class="word-self">büyükspan>
goodly
<span class="word-self">büyükspan> lokma ye, <span class="word-self">büyükspan> söz söyleme
(Atasözü) Eat a big mouthful, but don't make big promises. B
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение büyük- в Турецкий язык Турецкий язык словарь

<span class="word-self">Büyükspan> Patlama
Evrenin yaklaşık 13,7 milyar yıl önce aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini savunan evrenin evrimi kuramı ve geniş şekilde kabul gören kozmolojik model
<span class="word-self">büyükspan> mücennep
Klasik türk müziğinde bir sesi sekiz koma kadar değiştiren (incelten yahut pesleştiren) işaret
<span class="word-self">Büyükspan>
(Osmanlı Dönemi) REBUZ
<span class="word-self">Büyükspan>
muhteşem
<span class="word-self">büyükspan>
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş: "Büyüklerin yanında sesim çıkmazdı."- S. F. Abasıyanık. Önemli: "Ömrünün tek ve büyük oyunu bitmişti."- T. Buğra
<span class="word-self">büyükspan>
Somut nesneler için boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı: "Büyük ağaçların altında, gazinoya doğru gidiyoruz."- Y. Z. Ortaç
<span class="word-self">büyükspan>
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş
<span class="word-self">büyükspan>
Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı
<span class="word-self">büyükspan>
Çok, ortalamayı aşan
<span class="word-self">büyükspan>
Üstün niteliği olan
<span class="word-self">büyükspan>
Önemli
<span class="word-self">büyükspan>
Niceliği çok olan
<span class="word-self">büyükspan>
Soyut kavramlar için çok, ortalamayı aşan: "Büyük bir cevap sıkıntısı geçirdikten sonra itiraf etti."- P. Safa
<span class="word-self">büyükspan>
Niceliği çok olan: "Benim büyük kalabalıklara karşı ürkekliğim vardır."- R. N. Güntekin. Üstün niteliği olan: "Molière büyük adammış, yeryüzüne gelmiş kişilerin en büyüklerinden biri."- N. Ataç
<span class="word-self">büyükspan>
(Osmanlı Dönemi) azîme
<span class="word-self">büyükspan>
(Osmanlı Dönemi) azıme