Chinese people are so inscrutable.
 - Çinli insanlar çok anlaşılmaz.
She looked at him with an inscrutable expression.
 - O anlaşılmaz bir ifadeyle ona baktı.
His novels are too deep for me.
 - Onun romanları benim için çok anlaşılmazdır.
Legal terminology is usually incomprehensible to non-specialists.
 - Hukuk terminolojisi uzman olmayanlar için genellikle anlaşılmazdır.
I hope my Russian sentence is not completely incomprehensible.
 - Umarım Rusça cümlem tamamen anlaşılmaz değildir.
The meaning is still obscure to me.
 - Anlam benim için hâlâ anlaşılmaz.
His intentions were really impenetrable.
 - Onun niyetleri gerçekten anlaşılmazdı.
He murmured something unintelligible.
 - O, anlaşılmaz bir şeyler mırıldandı.
Tom is being vague, isn't he?
 - Tom anlaşılmaz davranıyor, değil mi?
She couldn't help but be a little vague.
 - Biraz anlaşılmaz olmaktan kendimi alamadım.