Yaşamak için yemelisin.Yemek için yaşamamalısın.
- You must eat to live. You must not live to eat.
Tom şehirde yaşamak için yeterli para kazanıyor mu?
- Does Tom earn enough money to live in the city?
Fare canlı mı yoksa ölü mü?
- Is the rat alive or dead?
Ben balığı canlı tutacağım.
- I will keep the fish alive.
Tom Mary'nin ölü mü ya da diri mi olduğunu bilmiyor.
- Tom doesn't know if Mary is dead or alive.
Ölü ya da diri, seni hep seveceğim.
- Alive or dead, I'll always love you.
Babamın hâlâ sağ olduğunu düşünmeden edemiyorum.
- I can't help thinking my father is still alive.
Tom silahlı çatışmadan sağ salim kaçtı.
- Tom escaped the gun battle alive and well.
Mars yaşayabileceğimiz geleceği parlak bir yer.
- Mars is a promising place where we may be able to live.
Erkek kardeşlerin her ikisi de hâlâ hayatta.
- Both brothers are still alive.
Onun yardımı olmasa, şu an hayatta olmam.
- If it weren't for her help, I would not be alive now.
Yer yaratıcı genç insanlarla hayat doluydu.
- The place was alive with creative young people.
Bu sivrisinekler beni canlı canlı yiyorlar!
- These mosquitos are eating me alive!
Leyla, parası için Fadıl'ı canlı canlı yaktı.
- Layla burned Fadil alive for his money.
Kyoto'da yaşayan bir amcam var.
- I have an uncle who lives in Kyoto.
Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.
- Mike has a friend who lives in Chicago.
Lütfen bana nerede yaşayacağını söyle.
- Please tell me where you will live.
Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
- Nobody lives in this house.
Kedi canlı bir fare ile oynuyordu.
- The cat was playing with a live mouse.
Benimle Lady Gaga'nın bir canlı konserini seyretmeye gitmek isteyen biri varmı?
- Is there anybody who would like to go see a live concert of Lady Gaga with me?
Dün gece hareketli bir partimiz vardı.
- We had a lively party last night.
Bugünkü parti gerçekten hareketliydi, değil mi?
- Today's party was really lively, wasn't it?
Hayatta olmak ne anlama geliyor?
- What does it mean to be alive?
Bakım hayatta olmak anlamına gelir.
- Caring means being alive.
Hayatta kalmak için ne heyecanlı bir zaman.
- What an exciting time to be alive.
Sarhoş bir TV sunucusu, canlı yayın esnasında istifra etti.
- A drunk TV presenter vomited during a live broadcast.
Bizi izlemeye devam edin. Canlı yayınımız kısa süre içinde geri dönecek.
- Stay tuned. Our live stream will return shortly.
Dan radyoda canlı çaldı.
- Dan played live on the radio.
Oturmak için bir yer arıyor.
- He is looking for a place to live.
Burası Fadıl'ın oturmak istediği yerdir.
- This is where Fadil wanted to live.
Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
- I was fully alive to the danger.
Biz ne olduğunun farkındaydık.
- We were alive to what was going on.
Alman Die Welt gazetesi, Kanada Başbakanı Justin Trudeau'yu yaşayan en seksi politikacı olarak nitelendirdi.
- The German newspaper Die Welt has called Canada's Prime Minister, Justin Trudeau, the sexiest politician alive.
Filler bugün yaşayan en büyük kara hayvanlarıdır.
- Elephants are the largest land animals alive today.
Geçinmek için yeterli para kazanmıyor.
- He doesn't earn enough money to live on.
Tom geçinmek için güçlükle yeterince kazanıyor.
- Tom just barely earns enough to live on.
Liverpool için ücret nedir?
- What's the fare to Liverpool?
Liverpool, Southampton'tan ne kadar uzaklıktadır?
- How far is Liverpool from Southampton?
Tom ve Mary yaşamlarının geri kalanını birlikte geçirmek istediler.
- Tom and Mary wanted to spend the rest of their lives together.
O, hayat dolu bir genç adam.
- He is a lively young man.
O hayat dolu bir kız.
- She is a lively girl.
to keep the fire alive; to keep the affections alive.
The Boyne, for a quarter of a mile, was alive with muskets and green boughs. -- Thomas Babington Macaulay.
Tremblingly alive to nature's laws. -- William Falconer.
Northumberland was the proudest man alive. --Edward Hyde Clarendon.
He lives in LA, but he's staying here over the summer.
Use caution when working near live wires.
He'll be appearing live at the auditorium.
The post office will not ship live animals.
The concert was broadcast live by radio.
The station presented a live news program every evening.
I can't live in a world without you.
This night club has a live band on weekends.
Her memory lives in that song.
to live an idle or a useful life.
The air force practices dropping live bombs on the uninhabited island.
Tommy's blind was live, so he was given the option to raise.
... live, learn, and love. ...
... web based world that we live in, thanks to these. ...