There is a heavy tax on tobacco.
 - Tütünde ağır bir vergi vardır.
It's good now; neither too heavy nor too light.
 - O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
I'm taking it slow right now.
 - Şimdi ağırdan alıyorum.
Slow learners often don't want to go to school.
 - Ağır öğrenenler sık sık okula gitmek istemezler.
Barney was wounded seriously.
 - Barney ağır şekilde yaralandı.
My pet dog was seriously ill.
 - Benim evcil köpeğim ağır hastaydı.
He was subjected to severe criticism.
 - Ağır eleştiriye maruz kaldı.
In severe cases, cracks can form or it can snap apart.
 - Ağır vakalarda çatlaklar oluşabilir ya da kırılabilir.
The surrender terms were harsh.
 - Teslim şartları ağır idi.
This is the most difficult book I have ever read.
 - Bu, şimdiye kadar okuduğum en ağır kitap.
The ice is not thick enough to hold our weight.
 - Buz bizim ağırlığımızı taşıyacak kadar kalın değil.
I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
 - Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.
Is this ladder strong enough to bear my weight?
 - Bu merdiven benim ağırlığımı taşıyacak kadar güçlü mü?
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
 - Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.
Gold is far heavier than water.
 - Altın sudan çok daha ağırdır.
Gold is heavier than silver.
 - Altın gümüşten daha ağırdır.
I was heavily sedated.
 - Ağır şekilde sakinleşmiştim.
The stimulus package was heavily criticised.
 - Teşvik paketi ağır biçimde eleştirildi.
I don't like girls who play hard to get.
 - Kendini ağırdan satan kızlardan hoşlanmam.
His dog is hard of hearing.
 - Onun köpeği ağır duyar.
He will fight the heavyweight champion tomorrow.
 - Yarın ağır siklet şampiyonu ile karşılaşacak.
She was not seriously injured.
 - O ağır yaralı değildi.
Barney was wounded seriously.
 - Barney ağır şekilde yaralandı.
He was injured badly in the accident.
 - O, kazada ağır yaralandı.
My car was badly damaged in the accident.
 - Arabam kazada ağır hasar gördü.
You look very dignified.
 - Çok ağırbaşlı görünüyorsun.
Tom says I look dignified.
 - Tom ağırbaşlı göründüğümü söylüyor.
Tom insulted me severely, but I gave him tit for tat.
 - Tom bana ağır biçimde hakaret etti ama ben ona aynen karşılık verdim.
Tom must be severely punished.
 - Tom ağır cezalandırılmalı.
Dan was struck and gravely injured by a truck.
 - Dan bir kamyon tarafından çarpıldı ve ağır bir şekilde yaralandı.
They were burdened with heavy taxes.
 - Ağır vergi yükü altındaydılar.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
 - Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.