He told me to leave the window open.
- Bana pencereyi açık bırakmamı söyledi.
When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
I can barely keep my eyes open.
- Zar zor gözlerimi açık tutabiliyorum.
You had better talk as clearly as you can.
- Elinden geldiğince açık konuşsan iyi olur.
You must speak clearly in company.
- Şirkette açıkça konuşmalısın.
Express yourself as clearly as you can.
- Elinizden geldiği kadar kendinizi açık biçimde ifade edin.
He expressed himself clearly.
- O, kendini açıkça ifade etti.
It is definite that he will go to America.
- Onun Amerika'ya gideceği açık.
It's obvious he's wrong.
- Onun hatalı olduğu açıktır.
Logic is obviously your strong point.
- Mantık açıkça senin güçlü noktandır.
When we awoke, we were adrift on the open sea.
- Uyandığımız zaman, açık denizde akıntıya kapılıp sürükleniyorduk.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
He confessed his crime frankly.
- Suçunu çok açık bir şekilde itiraf etti.
Here everything is forbidden that isn't expressly permitted.
- Burada açıkça izin verilmeyen her şey yasaktır.
During clear weather, the coast of Estonia is visible from Helsinki.
- Açık havada, Estonya kıyısı Helsinki'den görülebilir.
The back door's wide open.
- Arka kapı sonuna kadar açık.
The front door was wide open.
- Ön kapı sonuna kadar açıktı.
We've decided to paint the walls light blue.
- Duvarları açık maviye boyamaya karar verdik.
He explained at length what had been decided.
- O, neye karar verildiğini uzun uzadıya açıkladı.
He declared himself leader publicly.
- O, açık olarak kendini lider ilan etti.
The government explicitly declared its intention to lower taxes.
- Hükümet vergileri düşürmek için niyetini açıkça bildirdi.
It was apparent that he did not understand what I had said.
- Söylediğimi anlamadığı açıktı.
It is apparent that he will win the election.
- Onun seçimi kazanacağı açık.
Fadil exposed his dark secret.
- Fadıl karanlık sırrını açıkladı.
She thought they were about to fly out through the open window.
- O açık pencereden uçmak üzere olduklarını düşünüyordu.
We spent the day in the open air.
- Günü açık havada geçiririz.
Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
The company incurred a deficit of $400 million during the first quarter.
- Şirket ilk çeyrekte 400 milyon dolar açık verdi.
Tom is candid about his past.
- Tom geçmişi konusunda çok açıktır.
Tom announced his candidacy for class president.
- Tom sınıf başkanlığı için adaylığını açıkladı.
Let me make myself crystal clear.
- Kendimi açık seçik ifade etmeme izin verin.
I don't like it when mathematicians who know much more than I do can't express themselves explicitly.
- Benim bildiğimden çok daha fazla bilen matematikçiler kendilerini açıkça ifade edemedikleri zaman bundan hoşlanmam.
I explicitly told Tom not to do that.
- Tom'a açıkça onu yapmamasını söyledim.
After rain comes fair weather.
- Yağmurdan sonra açık hava gelir.
Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
- Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
At daytime, we see the clear sun, and at nighttime we see the pale moon and the beautiful stars.
- Gündüzleri açık bir güneş görürüz, ve geceleri solgun bir ay ve güzel yıldızları görürüz.
The turquoise colour evokes the colour of clear water, it's a light and pale blue.
- Turkuaz rengi, berrak su rengini çağrıştırıyor, açık ve soluk bir mavi.
She has green eyes and light brown hair.
- Onun yeşil gözleri ve açık kahverengi saçı var.
While I was reading in bed last night, I fell asleep with the light on.
- Dün gece yatakta kitap okurken, ışık açıkken uykuya dalmışım.
It is plain that he is wrong.
- Onun hatalı olduğu açıktır.
Explain it in plain words.
- Onu sade bir dille açıklayın.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
The door was wide open.
- Kapı sonuna kadar açıktı.
The store also opens at night.
- Mağaza gece de açıktır.
I obtained the painting at an auction.
- Bir açık artırmada tablo satın aldım.
One of his paintings fetched more than a million dollars at auction.
- Onun tablolarından biri, açık artırmada bir milyon dolardan daha fazla getirdi.
Tom was quite frank about it.
- Tom o konuda çok açık sözlüydü.
He is an extremely frank person.
- O, oldukça açık sözlü bir kişidir.
Eventually, bleachers will be added.
- Sonunda açık tribün eklenecek.
Eventually, bleachers will be added.
- Sonunda açık tribün eklenecek.
Tom wasn't very forthcoming about what happened with Mary.
- Tom Mary ile ilgili ne olduğu hakkında çok açık sözlü değildi.
Tom is quite outspoken, isn't he?
- Tom oldukça açık sözlü, değil mi?
Tom is an outspoken person.
- Tom açık sözlü bir kişidir.
Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
A few seconds ago I was in the open air and the bright daylight, and now my eyes refuse to serve me in this darkness.
- Birkaç saniye önce ben açık havada ve parlak gün ışığındaydım ve şimdi gözlerim bu karanlıkta bana hizmet etmeyi reddediyor.
People who regularly work in the open air do not suffer from sleeplessness.
- Düzenli olarak açık havada çalışan kişiler uykusuzluk sıkıntısı çekmezler.
Tom doesn't get outdoors much.
- Tom çok açık havaya çıkmaz.
Tom seems to enjoy being outdoors.
- Tom açık havada olmaktan hoşlanıyor gibi görünüyor.
Tom loves being outdoors.
- Tom açık havayı çok seviyor.
Tom seems to enjoy being outdoors.
- Tom açık havada olmaktan hoşlanıyor gibi görünüyor.
We spent the day in the open air.
- Günü açık havada geçiririz.
Open-air markets sell food grown on local farms.
- Açık hava pazarları yerel çiftliklerde yetiştirilen gıdaları satar.
The open-air concert was cancelled because of the rain.
- Açık hava konseri yağmur yüzünden iptal oldu.
Open-air markets sell food grown on local farms.
- Açık hava pazarları yerel çiftliklerde yetiştirilen gıdaları satar.
We woke up early to catch up buffet meal at Hotel Vicenza.
Science explains many things that religion never could explain.
- Bilim birçok şeyi açıklar ama din asla açıklayamazdı.
He explains things in a very clear way.
- O, koşulları çok açık bir biçimde açıklar.
Breakfast is a smorgasbord.
- Sabah kahvaltısı iskandinav usulü açık büfedir.
We had a party in the open.
- Bizim açık havada bir partimiz vardı.
We had a good time in the open air.
- Açık havada iyi zaman geçirdik.
After rain comes fair weather.
- Yağmurdan sonra açık hava gelir.