Poor is not the one who has too little, but the one who wants too much.
- Fakir, çok az şeye sahip olan değildir fakat çok isteyendir.
The trouble with the world isn't that people know too little, but they know so many things that ain't so.
- Dünya ile ilgili sorun insanların çok az bilmesi değil fakat öyle olmayan çok şey bilmeleridir.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
Tom sounded slightly jealous.
- Tom çok az kıskanç görünüyordu.
Tom seems to be barely paying attention.
- Tom çok çok az ilgileniyor gibi görünüyor.
Tom barely spoke to Mary last summer.
- Tom geçen yaz Mary ile çok az konuştu.
Too bad! Too few rich people donate to the orphanage.
- Çok kötü! Çok az sayıda zengin insan yetimhaneye bağış yapıyor.
Malnutrition occurs when a person's diet contains too few or too many nutrients.
- Kötü beslenme bir kişinin diyetinde çok az ya da çok besin içerdiği zaman oluşur.
She has very few close friends.
- Çok az sayıda samimi arkadaşı var.
There are very few Native Americans in Managua.
- Managua'da çok az Amerikan yerlisi vardır.
She wrote the book with very little effort.
- Çok az bir gayretle kitabı yazdı.
His observation is sharp, but he says very little.
- Onun gözlemi şiddetli fakat o çok az diyor.