I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
There were too many people at the concert.
- Konserde çok fazla kişi vardı.
You know many interesting places, don't you?
- Çok enteresan yerler biliyorsun, değil mi?
Tokyo is a very big city.
- Tokyo çok büyük bir şehirdir.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study.
- Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.
The teacher was very fair when she marked our exams.
- Öğretmen, sınavlarımızda not verirken çok adildi.
I hear he is good at mahjong.
- Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.
She's a very good teacher.
- O çok iyi bir öğretmendir.
She likes her school a lot.
- O okulunu çok seviyor.
He caused his parents a lot of anxiety.
- Ailesini çok endişelendirdi.
Oil is abundant in that country.
- Şu ülkede petrol çoktur.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
Tom should have plenty of time.
- Tom'un çok zamanı olmalı.
There's no need to hurry. We have plenty of time.
- Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
Tom didn't know that Mary was already dead.
- Tom Mary'nin çoktan öldüğünü bilmiyordu.
I am dead tired from walking around all day.
- Bütün gün yürümekten çok yoruldum.
I've been to Boston countless times.
- Pek çok kez Boston'a gittim.
He spent countless hours preparing for the test.
- Teste hazırlanmak için çok saatler harcadı.
I was very exuberant.
- Ben çok hayat doluydum.
Tom lives a very lavish lifestyle.
- Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.
In Venice, there are always lots of tourists.
- Venedik'te her zaman çok turist vardır.
I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind.
- Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.
Don't worry about money so much.
- Para için o kadar çok kaygılanma.
He hurt his arm lifting so much weight.
- Çok fazla ağırlık kaldırırken kolunu incitti.
When I went into his room, he showed me the numerous trophies he had won during the twenty years he had played golf.
- Onun odasına girdiğimde, golf oynadığı yirmi yıl süresince kazandığı çok sayıda kupayı bana gösterdi.
The king had numerous illegitimate children with her.
- Kralın ondan çok sayıda gayrımeşru çocuğu vardı.
Layla was a very deadly woman.
- Leyla çok ölümcül bir kadındı.
The bag was too heavy for me to carry by myself.
- Çanta benim tek başıma taşıyamayacağım kadar çok ağırdı.
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
What a lot of books he has!
- Onun ne de çok kitabı var!
She likes her school a lot.
- O okulunu çok seviyor.
Tokyo is a very big city.
- Tokyo çok büyük bir şehirdir.
This park is pretty big; it has a lot of trees and many flowers.
- Park oldukça büyüktür; Çok sayıda ağaçları ve çok sayıda çiçekleri vardır.
You must want this very badly.
- Bunu çok fazla istemelisin.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
Tatoeba is a multi-language dictionary.
- Tatoeba çok dilli bir sözlüktür.
New York is a multi-racial city.
- New York çok ırklı bir şehirdir.
Football is the most known sport in the world.
- Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
- Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
Praise stimulates students to work hard.
- Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
She is a student who studies very hard.
- O çok çalışan bir öğrencidir.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
He feels a good deal better than yesterday.
- Düne göre çok daha iyi hissediyor.
We learn a good deal at school.
- Biz okulda çok şey öğrendik.
Tom ate too many jelly donuts.
- Tom çok sayıda jöleli börek yedi.
I like grape jelly best.
- En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.
If you eat too much of this food, you may get a sore throat.
- Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.
I have a sore throat because of too much smoking.
- Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.
The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure.
- Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha ilginç.
A great many tourists visit Kyoto in spring.
- Baharda pek çok turist Kyoto'yu ziyaret eder.
Tom has collected a great many butterflies.
- Tom pek çok kelebek topladı.
A great number of students battled for freedom of speech.
- Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için savaştı.
As a result of the war, a great number of victims remained.
- Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.
There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street.
- Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.
Tom loved his mother dearly.
- Tom annesini çok sevdi.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilaç çok kötü tadıyor.
I hate Sunday! It's a horrible day!
- Pazar gününden nefret ediyorum! Çok kötü bir gün!
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla ağrıyor.
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla acıyor.
Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
- Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
It's high time you had a haircut.
- Saç tıraşı olmanın zamanı çoktan geldi.
His ideas are too extreme for me.
- Onun fikirleri benim için çok aşırı.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
Tom gave Mary some advice on how to pass multiple-choice tests.
- Tom Mary'ye çoktan seçmeli testleri nasıl geçeği konusunda biraz tavsiye verdi.
The test was multiple choice.
- Test çoktan seçmeliydi.
It is very cold here all the year round.
- Bütün yıl boyunca burada hava çok soğuk.
There's a lot of rain all the year round.
- Yıl boyunca çok yağmur var.
It began to rain in earnest.
- Çok yağmur yağmaya başladı.
It won't be long before he returns home.
- O çok geçmeden eve döner.
Well, the night is quite long, isn't it?
- Güzel, gece çok uzun, değil mi?
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
Jane's farewell speech made us very sad.
- Jane'in veda konuşması bizi çok üzdü.
The programming language Java is highly versatile.
- Programlama dili Java son derece çok yönlüdür.
Tom is a versatile kid.
- Tom çok yönlü bir çocuk.
Sunday's match will be crucial.
- Pazar günkü maç çok önemli olacak.
The timing will be crucial.
- Zamanlama çok önemli olacak.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
It's absolutely vital that we get to Tom Jackson's office by 2:30.
- 2.30'a kadar Tom Jackson'ın ofisine gitmemiz kesinlikle çok önemlidir.
She's vital to the mission.
- O görev için çok önemlidir.
I think that was very funny.
- Sanırım o çok komikti.
That was very funny. Do it again!
- Bu çok komikti. Tekrar yap!
We didn't talk very much.
- Biz pek çok konuşmadık.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Football is the most known sport in the world.
- Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
Do not be shy. Your pronunciation is more or less correct.
- Utanma. Telaffuzun az çok doğru.
She's more or less my age.
- O az çok benim yaşımda.
The trouble with the world isn't that people know too little, but they know so many things that ain't so.
- Dünya ile ilgili sorun insanların çok az bilmesi değil fakat öyle olmayan çok şey bilmeleridir.
Poor is not the one who has too little, but the one who wants too much.
- Fakir, çok az şeye sahip olan değildir fakat çok isteyendir.
What Tom said was outrageous.
- Tom'un söylediği çok çirkindi.
It's freezing out here.
- Burada dışarısı çok soğuk.
It's freezing in here.
- Burada hava çok soğuk.
I'm slightly worried about Tom.
- Tom hakkında çok az endişeliyim.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
According to the weather forecast, the rainy season will set in before long.
- Hava tahmini göre, yağışlı mevsim çok geçmeden başlayacak.
He came to repent before long.
- O, çok geçmeden tövbe etti.
His behavior, as I remember, was very bad.
- Onun davranışı, benim hatırladığım gibi, çok kötüydü.
Tom has a very bad reputation around town.
- Tom şehrin civarında çok kötü bir üne sahiptir.
She looked terrible at that time.
- O zaman çok kötü görünüyordu.
I think something terrible has happened to Tom.
- Sanırım Tom'a çok kötü bir şey oldu.
Tom is a well-rounded individual.
- Tom çok yönlü bir birey.
Tom is a well-rounded person.
- Tom çok yönlü bir kişi.
Why are you so skinny?
- Neden bu kadar çok zayıfsın?
The British acted too late.
- İngilizler çok geç davrandı.
It is too late to repent.
- Tövbe etmek için çok geç.
Aren't they adorable?
- Onlar çok güzel değil mi?
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
Seen from the sky, the island was very beautiful.
- Gökyüzünden bakıldığında ada çok güzeldi.
Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
Very good! You did an excellent job.
- Çok güzel!Çok başarılı bir iş çıkardın.
This smells very, very good.
- Bu çok, çok güzel kokuyor.
This website is so cool.
- Bu web sitesi çok güzel.
It would be so cool if I could speak ten languages!
- On dil konuşabilsem, çok güzel olur!
This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead.
- Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.
Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak.
- Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.
This is a fascinating article.
- Bu çok ilginç bir makale.
Telling lies is a very bad habit.
- Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
There is much evil in the world.
- Dünyada çok kötülük var.
Some people are evil.
- Bazı insanlar çok kötüdür.
The road is in a deplorable state.
- Yol çok kötü durumda.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
Moncalvo is the smallest Italian city.
- Moncalvo çok küçük bir İtalyan şehridir.
The price of this car is very high.
- Bu arabanın fiyatı çok yüksek.
The kangaroo jumps very high.
- Kangurular çok yüksek sıçrarlar.
I have to admit it's very tempting.
- Onun çok çekici olduğunu kabul etmeliyim.
I thought this wasn't a big deal.
- Bunun çok önemli olmadığını düşündüm.
It's a very big deal.
- Bu çok önemli bir konu.
Tom gave me a dozen cookies in a plastic bag.
- Tom bana plastik bir torba içinde çok sayıda kurabiye verdi.
I have a dozen reports to read.
- Okuyacak çok sayıda raporum var.
çok değil ama olmasını istiyorum.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.