Ben gerçekten, hakikaten ona inanıyorum.
- I really, truly believe that.
İnsanların sıklıkla birbirlerine sırt çevirdiklerini görüyorum, ve bu beni hakikaten korkutuyor.
- I often see people turning against each other all the time, and this really scares me.
Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.
- I really look forward to your visit in the near future.
Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
- Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
Yaptığına gerçekten minnettarım.
- I really appreciate what you've done.
Gerçekten mi? Ben gitmeden önce onu kilitlemiştim.
- Really? I had locked it up before I went out.
Çok fazla seçeneğim yok gerçekten, öyle mi?
- I really don't have much choice, do I?
Gerçekten öyle mi oldu?
- Did it really happen like that?
Çatı mutlaka tamir edilmeli.
- The roof is really in need of repair.
Çıkmadan mutlaka karnını doyurmalısın.
- You really should eat before you leave.
Hiçbir şeyi kesin olarak öngöremeyiz.
- We cannot really predict anything.
Birinin kafasından neler geçtiğini kimse kesin olarak bilemez.
- No one ever really knows what's going through someone else's head.
Paris'teki Kraliyet Sarayı 1629'da Richelieu için yapılmış.
- The Royal Palace in Paris was built in 1629 for Richelieu.
Saray büyük kraliyet lehinde eğleniyordu.
- The courtier was enjoying great royal favor.
Tom'un parayı almadığından kesinlikle emin olamam.
- I can't really be certain that Tom didn't take the money.
Bugün gerçekten sıcak, değil mi? Evet kesinlikle sıcak.
- It's really hot today, isn't it? Yeah, it sure is.
Benim için Japonca konuşmak cidden kolay.
- It's really easy for me to speak Japanese.
Fransızcam cidden o kadar kötü mü?
- Is my French really that bad?
Buradaki sistem gayet iyi çalışıyor.
- The system here works really well.
Tom uzun süre konuştu fakat aslında çok şey söylemedi.
- Tom talked for a long time, but didn't really say much.
Ben aslında geveze birisi değilimdir. Sadece sana anlatacak çok şeyim var.
- I'm not really a talkative person. It's just that I have a lot of things to tell you.
Ben de hakikaten öyle düşünmüyorum.
- I really don't think so.
Bu cep telefonu hakikaten pahalı.
- This cellphone is really expensive.
Sahi mi? Benim hobim çizgi roman okumaktır.
- Really? My hobby is reading comics.
Bir sürü kişi pandispanyayı fırınlanması zor sanmakta, ama yeterince yumurta kullanırsanız hiçbir şey sahiden ters gitmeyebilir.
- Many people think that sponge cake is difficult to bake, but if you use enough eggs, nothing can really go wrong.
O sahiden akıllı, değil mi?
- She's really smart, isn't she?
Havaalanında ona krallara layık bir uğurlama yaptık.
- We gave him a royal send-off at the airport.
Unless it was decreed royally, it never got done.
He will be royally annoyed if you change his work.
Royal - he had been his mother's little king. Most of his mates called him Roy. Perhaps only her and Mrs Natwick had stuck to the christened name, they felt it suited.