Acele etmek zorunda olmadığımızı söyledim.
 - I said we don't have to hurry.
Üzgünüm, ama acele etmek zorundayım. Bunu detaylı açıklamak için vaktim yok.
 - Sorry, but I have to hurry. I have no time to explain this in detail.
Buradan aceleyle ayrıldı.
 - She left here in a hurry.
Acele et. Okula geç kalacaksın.
 - Hurry up. You'll be late for school.
Misafirlerimiz bir telaş içindeler.
 - Our guests are in a hurry.
Tom ve Mary okula gitmek için telaş içindeydiler.
 - Tom and Mary were in a hurry to get to school.
Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
 - Hurry up, or you will be late for the last train.
Acele et. Okula geç kalacaksın.
 - Hurry up. You'll be late for school.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
 - I had to hurry the work.