Yakında yaşamasına rağmen , onu nadiren görürüm.
- Although she lives nearby, I rarely see her.
Bu yapılar nadiren, kırk yılda bir, konuşma İngilizcesinde olurlar.
- These structures would rarely, if ever, occur in spoken English.
Nadiren, kırk yılda bir, kendi başına sinemaya gider.
- She seldom, if ever, goes to movies by herself.
Talihsizlikler nadiren birer birer gelirler.
- Misfortunes seldom come singly.
O, ayda yılda bir kiliseye gider.
- He rarely goes to church.
O seyrek olarak kiliseye gider.
- He rarely goes to church.
Ben artık onu arada bir yapıyorum.
- I seldom do that anymore.
O, bayramdan bayrama kiliseye gider.
- He rarely goes to church.
O, nadiren, kırk yılda bir, karanlık çöktükten sonra dışarı çıkar.
- She seldom, if ever, goes out after dark.
Nadiren, kırk yılda bir, kendi başına sinemaya gider.
- She seldom, if ever, goes to movies by herself.
Tom seyrek şarkı söyler ama sanırım bu gece söyleyecek.
- Tom seldom sings, but I think he will tonight.
O çok dikkatlidir bu nedenle seyrek hata yapar.
- She is very careful, so she seldom makes mistakes.
Tom is not often wrong.
- Tom liegt nicht oft daneben.