Cüzdanımda daha fazla para yok.
 - I have no more money in my wallet.
Bir dörtlü, bir üçlüden bir üye daha fazladır.
 - A quartet has one more member than a trio.
O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
 - She earns more than she spends.
Onu tanıdıkça daha çok seversin.
 - The more you know about him, the more you like him.
Zaman başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.
 - Time is more precious than anything else.
Tom tanıdığım başka herhangi birinden daha çok kitap okur.
 - Tom reads more books than anyone else I know.
Tüm diller eşittir, ama İngilizce diğerlerinden daha eşittir.
 - All languages are equal, but English is more equal than the others.
Tüm istediğim biraz daha dikkatti.
 - All I wanted was a little more attention.
Öğretmenimiz bizi bir değnekle dövmeden önce Bu, sizden ziyade beni incitecek. derdi.
 - Our teacher used to say This is going to hurt me more than it hurts you before laying into us with a cane.
Doktor kırık parmağından ziyade Tom'un ayak bileği hakkında daha endişeli olduğunu söyledi.
 - The doctor said he was more concerned about Tom's ankle than his broken finger.
Seni ondan daha çok seviyorum.
 - I love you more than her.
Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.
 - Humility often gains more than pride.
Daha fazla bir şey var mı?
 - Is there something more?
İçecek daha fazla bir şey yok.
 - There's nothing more to drink.