O sert bir eleştirmen.
 - She's a harsh critic.
O sert bir eleştirmen.
 - He is a harsh critic.
1880'lerde burası haşin bir sınır kasabasıydı.
 - In the 1880's, this was a harsh frontier town.
Deniz haşin bir metrestir.
 - The sea is a harsh mistress.
Kırıcı bir dil kullanmayın.
 - Don't use harsh language.
Teslim şartları ağır idi.
 - The surrender terms were harsh.
Tom'un acımasız olduğunu düşünüyorum.
 - I think Tom is harsh.
Fadıl, zarif Leyla'yı acımasız bir dünyadan kurtarmak istedi.
 - Fadil wanted to save the delicate Layla from a harsh world.
Beni çok kaba şekilde yargılama.
 - Don't judge me too harshly.