He arrived in a big car.
- O, büyük bir arabada geldi.
We arrived here at six yesterday evening.
- Buraya dün akşam altıda geldik.
No more than 50 people came.
- 50 kişiden fazla gelen olmadı.
I came to Japan from China.
- Çin'den Japonya'ya geldim.
Do you want to come with us?
- Bizimle gelmek ister misiniz?
Wisdom does not automatically come with age.
- Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
Did you come from a musical family?
- Müziksever bir aileden mi geldin?
Social order does not come from nature. It is founded on customs.
- Toplumsal düzen doğadan gelmez. Gelenekler üzerine kurulmuştur.
Look out! There's a truck coming!
- Dikkat! Buraya gelen bir kamyon var!
Her dad won't be coming, he is very busy.
- Babası gelmeyecek, o çok meşgul.
There is not past, no future; everything flows in an eternal present.
- Geçmiş ve gelecek yok; her şey sonsuz bir şimdikilikte akıyor.
Next time I come, I'll bring you some flowers.
- Bir daha ki gelişimde, sana bazı çiçekler getireceğim.
Tom saçına jöle çaldı.
- Tom put gel in his hair.
O, saçına jöle sürer.
- Tom puts gel in his hair.
Pelte limonlu ve portakallı olarak yapılabilen içine taze meyve katıldığında ise tadına doyum olmayan tatlıdır.
Ben jelatin kullanmadan panna cotta yaparım.
- I make panna cotta without using gelatin.