güvenli

listen to the pronunciation of güvenli
Türkçe - İngilizce
safe

She kept her valuables in the bank for safety. - Güvenlik için kadın, değerli şeylerini bankada sakladı.

For our children to be safe, please do not enter adult sites. - Çocuklarımızın güvenliği için, lütfen yetişkin sitelerine girmeyin.

safe; trustworthy, reliable, dependable, faithful
foolproof

No security system is foolproof. - Hiçbir güvenlik sistemi güvenli değildir.

Nothing is foolproof to a talented fool. - Yetenekli bir aptal için hiçbir şey güvenli değidir.

snug
trustworthy
secure

This is because their jobs are secure. - Bu onların işlerinin güvenli olmasından dolayıdır.

I feel secure with him. - Onunla birlikte güvenli hissediyorum.

delicate

Payment systems are delicate and unstable - Cash is safer. - Ödeme sistemleri narin ve dengesizdir - Nakit daha güvenlidir.

reliable
confident, assured
confident

We're feeling confident. - Biz güvenli hissediyoruz.

I'm feeling really confident now. - Artık gerçekten güvenli hissediyorum.

safe, secure
dependable

Tom is quite dependable, isn't he? - Tom oldukça güvenli, değil mi?

Tom is dependable, isn't he? - Tom güvenli, değil mi?

(Bilgisayar) secured

The windows must be secured. - Pencereler güvenli olmalı.

safe from
(Bilgisayar) insured
be safe

I think we'll be safe here. - Sanırım burada güvenli olacağız.

Let's stay together. It'll be safer that way. - Birlikte kalalım. O şekilde daha güvenli olacaktır.

güven
confidence

Have confidence. You can do it. - Güvenin var. Onu yapabilirsin.

When we are praised, we gain confidence. - Övüldüğümüz zaman güven kazanırız.

güven
faith

Translation is like a woman. If it is beautiful, it is not faithful. If it is faithful, it is most certainly not beautiful. - Çeviri bir kadın gibidir. Güzelse güvenilir değildir. Güvenilirse kesinlikle güzel değildir.

Never lose faith in yourself. You can do everything you want to do. - Kendinize olan güveni asla kaybetmeyin... Yapmak istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz.

güven
trust

You can trust John. He will never let you down. - John'a güvenebilirsin. O seni asla hayal kırıklığına uğratmayacak.

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.

güven
safety

She kept her valuables in the bank for safety. - Güvenlik için kadın, değerli şeylerini bankada sakladı.

They tried to swim to safety. - Onlar güvenle yüzmeye çalıştı.

güven
reliance
Güvenli Olmayan İnternet Protokolü Yönlendirici Ağı
(Askeri) Non-Secure Internet Protocol Router Network
güvenli alan
safe area
güvenli analiz uzmanı dosya ortamı; kaçmak için seçilmiş bölge
(Askeri) secure analyst file environment; selected area for evasion
güvenli bir yerde
under lock and key
güvenli bir yere gizlemek
stash
güvenli bir yere gizlemek
stash away
güvenli bir şekilde
safely

The aeroplane landed safely. - Uçak güvenli bir şekilde indi.

If you don't have an accident on the snowy roads I think you should be able to get back safely. - Karlı yollarda bir kaza yapmadıysan, güvenli bir şekilde geri dönebilmen gerektiğini düşünüyorum

güvenli bölge
(Hukuk) safety zone, safe haven
güvenli dönem
safe period
güvenli konferans projesi; sistem değişikliği teklifi
(Askeri) secure conferencing project; system change proposal
güvenli olarak
confidently
güvenli olmayan
unsafe
güvenli test ve değerlendirme
(Askeri) security test and evaluation
güvenli yer
beachhead
güvenli yük
safe load
güvenli ürün
(Hukuk) safe product
güven
{i} credit

Tom deserves a bit of credit. - Tom biraz güveni hak ediyor.

Tom obviously deserves credit. - Tom açıkçası güveni hak ediyor.

güven
credence

Her tears gave more credence to the story. - Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.

güven
trust, confidence, reliance, faith, credit; security, safety
güven
trust in

Americans have lost their trust in Toyota. - Amerikalılar Toyota'ya olan güvenini kaybettiler.

We have no trust in him. - Bizim ona güvenimiz yok.

güven
rely on

Does Tom still rely on his parents? - Tom hâlâ ebeveynlerine güveniyor mu?

You can certainly rely on him. - Kesinlikle ona güvenebilirsiniz.

güven
{f} trusting

Trusting yourself is the key to success. - Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.

He's open and trusting. - O açık ve güvenilirdir.

güven
{f} trusted

Would you like to become a trusted user? - Güvenilir bir kullanıcı olmak istiyor musunuz?

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.

güven
{i} belief
güven
(Askeri) credit guaranty
güven
count on

You can count on him. - Ona güvenebilirsiniz.

Don't worry. You can count on me. - Merak etme. Bana güvenebilirsin.

güven
trustworthiness
güven
reliability

In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth. - Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.

I can assure you of his reliability. - Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.

güven
bank on
güven
reckon on

He's a reliable man, you can reckon on him. - O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.

güven
lean on

Don't lean on your friends for help. - Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.

güven
dependence
güven
rely upon

You cannot rely upon Jim's words since he tries to please everybody. - O herkesi memnun etmeye çalıştığı için Jim'in sözlerine güvenemezsin.

You can rely upon him. - Ona güvenebilirsiniz.

güven
{f} mistrust

Mistrust is the mother of safety. - Güvensizlik güvenliğin anasıdır.

The old woman looked at me with surliness and mistrust. - Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.

daha güvenli
safer
en güvenli
safest
(hatlarda ve bilgisayar sistemlerinde) kilitlenmeye karşı güvenli muhabere; müşt
(Askeri) jam-resistant secure communications; joint rescue sub-center
Güven
(isim) Trust, confidence, reliance
Otomatik Güvenli Ses Muhaberesi
(Askeri) Automatic Secure Voice Communications Network
Savunma Bakanlığı Güvenli Muhabere Ağı
(Askeri) Defense Secure Network
Savunma Bakanlığı Güvenli Muhabere Ağı-2
(Askeri) Defense Secure Network-2
Ulusal Güvenli Telefon Sistemi
(Askeri) National Secure Telephone System
analog güvenli; uçak gemisi
(Askeri) analog secure; aviation ship
burada yüzmek güvenli mi
Is it safe to swim here
dar bant güvenli terminal
(Askeri) narrowband secure terminal
dijital güvenli olmayan
(Askeri) digital nonsecure
dijital güvenli olmayan ses terminali
(Askeri) digital nonsecure voice terminal
geri dönüşümsüz atıkların güvenli bertaraf edilmesi
(Hukuk) safe disposal of nonrecoverable waste, residues
geçici güvenli çalışma alanları
(Askeri) temporary secure working areas
grizu güvenli ışıklık
(Aydınlatma) permissible luminaire
güven
feeling of being safe or secure
güven
positiveness
güven
courage

His courage impressed me enough for me to trust him. - Onun cesareti ona güvenmem için beni yeterince etkiledi.

I looked upon his courage and trusted him. - Onun cesaretini takdir ettim ve ona güveniyorum.

güven
affiance
güven
assurance

I've been given assurances. - Bana güvenceler verildi.

I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it. - Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.

güven
dependance
güven
sureness
güven
trust, reliance, confidence
güven
anchorage
güven
repose
kendine güvenli
self-confident
Türkçe - Türkçe