zaruret

listen to the pronunciation of zaruret
Turkish - English
extreme poverty, destitution
necessity, need, want; distress, poverty
unavoidability; inevitability, inescapableness; ineluctability
absolute necessity, essentiality, vitalness; indispensability; imperativeness
want
imperious
pinch
lack
imperative
exigency

Related Terms

zaruret hali
(Hukuk) necessity
Turkish - Turkish
Mecburiyet, gereklilik, zorunluluk, zorunluk: "Kültür hâkim olduktan sonra, sanat ve hayat, mazi ve yeni zaruretler ne güzel uyuşuyor."- F. R. Atay
Sıkıntı, yoksulluk, fakirlik: "Kıyafetinden dışarılıklı ve zarurette olduğu anlaşılan bir kadın... kahvelerden birine girdi."- Y. K. Karaosmanoğlu
(Osmanlı Dönemi) Çaresizlik. Muhtaçlık. Sıkıntı. Yoksulluk. $ kaidesi, yâni: "Zaruret, haramı helâl derecesine getirir." İşte şu kaide ise, küllî değil. Zaruret, eğer haram yoluyla olmamış ise, haramı helâl etmeye sebebiyet verir. Yoksa, su-i ihtiyariyle, gayr-ı meşru sebeblerle zaruret olmuş ise, haramı helâl edemez, ruhsatlı ahkâmlara medar olamaz, özür teşkil edemez. Meselâ: Bir adam su-i ihtiyariyle, haram bir tarzda kendini sarhoş etse; tasarrufatı, ulema-i Şeriatça aleyhinde câridir, mâzur sayılmaz. Tatlik etse, ta
(Hukuk) Zorunluluk
Mecburiyet, gereklilik, zorunluluk, zorunluk
Sıkıntı, yoksulluk, fakirlik
(Osmanlı Dönemi) ister istemez, çaresiz olarak, ihtiyaç
Mecburiyet, gereklilik, zorunluluk, zorunluk: "Kültür hâkim olduktan sonra, sanat ve hayat, mazi ve yeni zaruretler ne güzel uyuşuyor."- F. R. Atay
Sıkıntı, yoksulluk, fakirlik: "Kıyafetinden dışarılıklı ve zarurette olduğu anlaşılan bir kadın ... kahvelerden birine girdi."- Y. K. Karaosmanoğlu
(Osmanlı Dönemi) LECA'

Related Terms

ZARURET HALİ
(Hukuk) Bir kimsenin gerek kendisini ve gerek başkasını,vukuuna bilerek yer vermediği ve başka türlü hareket olanağı da olmadığı,ağır ve muhakkak bir tehlikeden korumak zorunluluğuyüzünden işlediği fiillerden ceza görmemesi
fakru zaruret
Fakirlik, muhtaçlık
zaruret
Favorites
More...
Clear