yokla

listen to the pronunciation of yokla
Turkish - English
poll
grabble
yoklamak
{f} examine
yok
away

The boss asked Mr Brown to take charge of the office while she was away. - Patron, Bay Brown'dan kendisi yokken işyerinin sorumluluğunu almasını istedi.

He had no choice but to run away. - Onun kaçmaktan başka seçeneği yoktu.

yok
absent

He was absent from school because of illness. - O, hastalık nedeniyle okulda yoktu.

He was absent owing to illness. - O, hastalık nedeniyle yoktu.

yok
nope
yok
unavailable
yok
not

I am not allergic to penicillin. - Penisiline alerjim yok.

There is nothing concealed that will not be revealed. - Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.

yok
used sarcastically at the beginning of each of several successive clauses: Yok hava kötüymüş, yok zamanı değilmiş, kısacası bu işe yanaşmayacağı belliydi. If it wasn't that the weather was bad, then it was the fact that the time wasn't ripe; in short, it was clear that he wasn't going to get around to doing this job
yoklamak
poll
yok
no
yok
nay
yok
used for emphasis at the beginning of a statement: Yok, iyi adam vesselam. He's a good fellow, and that's all there is to it
yok
but if not ...: Sınavı kazandın, ne güzel; yok kazanamadın, bir daha denersin. If you pass the test, that'll be great; but if you fail it, then you'll just take it another time
yok
none

That's none of your business. - Sizinle bir ilgisi yok.

It's none of your business. - Onun sizinle bir ilgisi yok.

yok
kill

I certainly had no idea Tom was thinking about killing himself. - Tom'un kendini öldürmeyi düşündüğüne dair kesinlikle fikrim yoktu.

Hold your tongue, or you'll be killed. - Dilini tut, yoksa öldürüleceksin.

yoklamak
{f} look into
yok
(Tıp) yoke
yok
nix
yok
nonexistence
yok
not just yet
yok
on second thought
yok
(Bilgisayar) does not exist
yok
(Bilgisayar) omit
yok
(Bilgisayar) missing
yok
(Bilgisayar) clear
yok
(Bilgisayar) n a
yok
(Bilgisayar) not set
yok
(Bilgisayar) n/a
yok
nonexistent
yok
there are not
yok
(Bilgisayar) not available
yok
(Bilgisayar) do not exist
yok
nothing
yok
(Bilgisayar) na
yok
none available
yok
(Bilgisayar) not present
yok
off
yok
out of stock
yoklamak
view
yoklamak
fumble
yoklamak
go through
yoklamak
fumble for
yoklamak
look
yoklamak
check
yoklamak
try
yoklamak
assay
yok
lacking

She is lacking in common sense. - O, sağduyudan yoksundur.

He is lacking in common sense. - O, sağduyudan yoksundur.

yoklamak
probe
yoklamak
search
yoklamak
grope
yoklamak
feel
yok
there is not
yok
ain't
yok
not existing, nonexistent
yok
used to indicate a refusal to participate in something: Siz onu yapacak olursanız ben yokum. If you're going to do that I'm not coming with you. O işte ben yoktum. I had nothing to do with that matter
yok
not present, absent; not at hand, not available
yok
haven't got

Hiç paraları yok.

yok
nonexistent, absent, lacking; nonexistence, nothing; no; there is not, there are not
yok
does

Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely. - Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.

Does she speak English, French or German? - O İngilizce mi, Fransızca mı yoksa Almanca mı konuşuyor?

yok
no (a negative reply)
yoklamak
to sound (someone) out
yoklamak
to visit (someone)
yoklamak
to examine; to inspect, to look over; to try, to test; to search; to visit (sb)
yoklamak
test
yoklamak
to feel, examine, or inspect (something) with one's fingers
yoklamak
to search; to inspect
yoklamak
grabble
yoklamak
survey
yoklamak
inspect
yoklamak
to look in on (someone) (in order to see whether or not all is well)
yoklamak
(for an illness, a pain) to recur, reappear; (for a pain) to affect or hit (someone) again: Bu bel ağrıları beni gene yokladı. These pains in my back have started up again
yoklamak
approve
yoklamak
drag
yoklamak
overhaul
English - English

Definition of yokla in English English dictionary

yok
A non-Jew; a Gentile
Turkish - Turkish

Definition of yokla in Turkish Turkish dictionary

Yok
nanay
Yoklamak
şakullemek
yok
Birinin söylediği sözlerden genelde kuşkulanıldığında veya sözler hafifsendiğinde kullanılır: "Yok ben seni adam ettim, yok haddini bil, yok üstümüze düşeni yapalım."- A. İlhan
yok
Olmayan, bulunmayan şey
yok
"Hayır" anlamında kullanılır
yok
Birbirine karşıt iki cümleden, ikincisinin başına getirilir
yok
Savunulan bir düşünceyi doğrulayan sözün başına getirilir
yok
Birinin söylediği sözlerden genelde kuşkulanıldığında veya sözler hafifsendiğinde kullanılır
yok
Yasaklanmış olan şey, yasak
yok
Olmayan, bulunmayan şey: "Benim hâlâ bir şeyden haberim yok."- M. Ş. Esendal. "Hayır" anlamında kullanılır
yok
Bulunmayan, mevcut olmayan nesne, kimse vb., var karşıtı
yok
Bulunmayan, mevcut olmayan nesne, kimse vb., var karşıtı: "Üstünde bir av bıçağından başka silahı yoktu."- N. Cumalı
yoklamak
Ziyaret veya sağlığını sormak amacıyla birine gitmek
yoklamak
Aramak, araştırmak: "Odaların köşe bucağını yoklamağa başladılar."- M. Ş. Esendal
yoklamak
Ziyaret veya sağlığını sormak amacıyla birine gitmek: "Arasıra da birimizden biri yukarı çıkarak Sevim'i yokluyordu."- R. N. Güntekin
yoklamak
Durum belirlemek
yoklamak
Durum, bilgi, niyet vb.ni belirlemeye veya anlamaya çalışmak
yoklamak
Bakmak, gözden geçirmek, kontrol etmek
yoklamak
Durum, bilgi, niyet vb.ni belirlemeye veya anlamaya çalışmak: "Kalbimi ne zaman yokladımsa, ona dair bir iz bulamadım."- S. M. Alus
yoklamak
Aramak, araştırmak
yoklamak
Ara sıra etkisini göstermek
yoklamak
El ile dokunarak incelemek: "Hem kendimi, hem etrafımda gördüğüm eşyayı elimle yokladım."- R. H. Karay
yoklamak
El ile dokunarak incelemek
yokla
Favorites