I want to concentrate on boxing.
 - Boks üzerine yoğunlaşmak istiyorum.
I have to concentrate on my work.
 - İşim üzerine yoğunlaşmak zorundayım.
I have to concentrate on my work.
 - İşim üzerine yoğunlaşmak zorundayım.
I want to concentrate on that.
 - Onun üzerinde yoğunlaşmak istiyorum.
Far from stopping, the storm became much more intense.
 - Fırtınanın durması söyle dursun, çok daha fazla yoğunlaştı.
Art is the most intense mode of individualism that the world has known.
 - Sanat dünyanın bildiği bireyciliğin en yoğun biçimidir.
The mist was so dense that I could not see even an inch ahead.
 - Sis o kadar yoğundu ki bir inç önümü bile göremiyordum.
Earth is the densest planet of the Solar System.
 - Dünya güneş sisteminin en yoğun gezegenidir.
Intensive communication between teacher and student is the key to effective teaching.
 - Öğretmen ve öğrenci arasındaki yoğun iletişim etkili öğretim için anahtardır.
Tom is still in intensive care.
 - Tom hâlâ yoğun bakımda.
Tom had a hectic week.
 - Tom yoğun bir hafta geçirdi.
The daily life can be busy, hectic and sometimes overwhelming.
 - Günlük yaşam, yoğun, telaşlı ve bazen ezici olabilir.
We walked through thick bushes.
 - Biz yoğun çalılıkların arasından yürüdük.
The flight was cancelled because of the thick fog.
 - Yoğun sis nedeniyle uçuş iptal edildi.
I was caught in the rush hour.
 - Trafiğin en yoğun olduğu zamanda yakalandım.
If we don't hit the road soon, we'll get caught in the morning rush hour traffic.
 - Kısa sürede yola çıkmazsak, sabahleyin yoğun trafikte sıkışacağız.
Extensive rainfall is expected throughout the region.
 - Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.
She was burned so extensively that her children no longer recognized her.
 - O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.
I'm very busy this week.
 - Ben bu hafta çok yoğunum.
I have rather a busy afternoon in front of me.
 - Önümde oldukça yoğun bir öğleden sonram var.
She concentrated on one thing.
 - O bir şey üzerinde yoğunlaştı.
Taro concentrated on memorizing English words.
 - Taro, İngilizce kelimeleri ezberlemek üzerinde yoğunlaştı.
There was a chain-reaction crash during rush hour.
 - Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
We took a back road to avoid the heavy traffic.
 - Biz yoğun trafikten kaçınmak için, bir arka yoldan gittik.
We stayed home for Christmas, so as to avoid heavy traffic.
 - Biz yoğun trafikten kaçınmak amacıyla, Noel için evde kaldık.
I've started exercising more intensively for a shorter amount of time.
 - Ben kısa bir süre için daha yoğun egzersiz yapmaya başladım.
The cat looked intensively at him with her big, round, blue eyes.
 - Kedi büyük, yuvarlak, mavi gözleriyle yoğun olarak ona baktı.
A cloud is condensed steam.
 - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
A cloud is condensed steam.
 - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
You must concentrate entirely on your recovery.
 - Sen tamamen iyileşmen üzerine yoğunlaşmalısın.
I need to concentrate.
 - Yoğunlaşmam gerekiyor.
We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow.
 - Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.
John, you're working too hard. Sit down and take it easy for a while.
 - John, çok yoğun bir şekilde çalışıyorsun. Otur ve bir süre kendini yorma.
We were late for school because it was raining hard.
 - Yoğun yağmur yağdığı için okula geç kaldık.