yay!

listen to the pronunciation of yay!
English - Turkish
bu kadar
oleyy! yaşasın! sevinç belirtisi
Turkish - Turkish
Zodyak üzerinde, Akrep ile Oğlak arasında bulunan burç
keman
(Osmanlı Dönemi) ŞESİB
(Osmanlı Dönemi) KAVS
(Osmanlı Dönemi) HINYE
zemberek
Hallacın pamuk veya yünü atmak için tokmak yardımıyla kullandığı araç: "Karınları hallaç yayından kopup fırlamış gibi beyaz."- R. H. Karay
Hallacın pamuk veya yünü atmak için tokmak yardımıyla kullandığı araç
Kayseri ilinde, bir çok kuş türünü barındıran bir göl
Bir eğriden alınan parça(geo.)
Ok atmaya yarayan, iki ucu arasına kiriş gerilmiş, eğri ağaç veya metal çubuk
Ok atmaya yarayan, iki ucu arasına kiriş gerilmiş, eğri ağaç veya metal çubuk. Çeşitli amaçlarla ve çeşitli biçimlerde yapılan esnek makine bölümleri
Zodyak üzerinde Akrep ile Oğlak arasında bulunan burcun adı
Bir eğriden alınan parça
Yaz mevsimi
Çeşitli amaçlarla ve çeşitli biçimlerde yapılan esnek makine bölümleri
Keman, viyolonsel gibi çalgılarda, titreşim yoluyla ses çıkarmaya yarayan parça
Zenberek
English - English
Turkish - English
spring
bow

The Indians fought with bows and arrows. - Kızılderililer yaylarla ve oklarla savaştılar.

Life isn't tied with a bow, but it's still a gift. - Hayat bir yayla bağlı değildir ama o hâlâ bir hediyedir.

longbow
(Bilgisayar) stretch
string

Tom often thinks of Mary when he hears a string quartet. - Tom yaylı sazlar dörtlüsü duyduğunda sık sık Mary'yi düşünür.

A violin is a stringed instrument. - Keman, yaylı bir enstrümandır.

(Bilgisayar) expand

The fire, which has been raging for over a week in eastern California, continues to expand. - Bir haftadır kırıp geçiren Doğu Kaliforniya'daki yangın, yayılmaya devam ediyor.

release

Why was this news released? - Bu haber neden yayımlandı?

I cannot release that information. It is private. - O bilgiyi yayınlayamam. O özel.

{f} disseminated
volute spring
{f} spreading

Who could be spreading that news? - Bu haberi kim yayıyor olabilir?

Tom was guilty of spreading lies about Mary. - Tom Mary hakkında yalanları yaymakla suçluydu.

disseminate

That organization disseminates a lot of information, none of which can be trusted. - O örgüt hiçbiri güvenilir olamayacak kadar çok bilgiyi yaymaktadır.

spread

A dreary landscape spread out for miles in all directions. - Kasvetli bir manzara, her yöne millerce yayıldı.

Heat was spread throughout the room by the electric stove. - Isı odanın her tarafına elektrik sobasıyla yayıldı.

Sagittarius
Archer
astrology Sagittarius, the Archer
arch
coil
arc

The arc of the moral universe is long, but it bends toward justice. - Ahlaki evrenin yayı uzun, ancak adalete doğru eğilir.

spring; string
coil spring
bow; arch; spring; arc
emit

The motor overheated and is now emitting smoke. - Motor hararet yaptı ve şimdi duman yayıyor.

Flesh does not emit light... or does it? - Ten ışık yaymaz... ya da yayar mı?