Worms are sometimes beneficial to soil.
 - Kurtlar bazen toprağa yararlıdır.
Millions of beneficial organisms live in the human digestive tract.
 - İnsanın sindirim sisteminde milyonlarca yararlı organizma yaşamaktadır.
Iron is a useful metal.
 - Demir yararlı bir metaldir.
That's not a useful piece of information.
 - O, yararlı bir bilgi parçası değil.
His advice was very helpful.
 - Onun tavsiyesi çok yararlı oldu.
Tony gave us a piece of helpful advice.
 - Tony, bize bir parça yararlı tavsiye verdi.
Take this folding umbrella with you. It might come in handy.
 - Bu katlanan şemşiyeyi yanına al. Yararlı olabilir.
Having a small flashlight in your pocket may come in handy.
 - Cebinde küçük bir el fenerine sahip olman yararlı olabilir.
Tom taught me a lot of useful things.
 - Tom bana birçok yararlı şey öğretti.
He put this information to good use.
 - O, bu bilgileri yararlı kullanıma sundu.
I think it's good for you to read this book.
 - Sanırım bu kitabı okumanız yararlıdır.
Tom didn't say anything worthwhile.
 - Tom yararlı bir şey söylemedi.
I think it's a worthwhile thing to do.
 - Bence o yapılması yararlı bir şey.
He often takes advantage of her ignorance.
 - O, sık sık onun cahilliğinden yararlanır.
You must not take advantage of her innocence.
 - Onun masumiyetinden yararlanmamalısın.
A wise man profits from his mistakes.
 - Akıllı bir adam hatalarından yararlanır.
She profited from her stay in London and considerably improved her English.
 - O, Londra'da kalmaktan yararlandı ve İngilizcesini büyük ölçüde geliştirdi.
Writers such as novelists and poets don't seem to benefit much from the advance of science.
 - Romancılar ve şairler gibi yazarlar bilimin avantajından çok fazla yararlanıyor gibi görünmüyorlar.
It is certain that he helped them for the benefit of himself.
 - Onun yararına onlara yardımcı olduğu kesindir.
We're gonna make sure that no one is taking advantage of the American people for their own short-term gain.
 - Biz hiç kimsenin kendi kısa vadeli kazançları için Amerikan halkından yararlanmadıklarından emin olacağız.
Their furniture was chosen for utility rather than style.
 - Onların mobilyaları, tarz yerine yarar için seçildi.
All my efforts turned out to be useless.
 - Tüm çabalarımın yararsız olduğu ortaya çıktı.
You had better make use of this opportunity.
 - Bu fırsattan yararlansanız iyi olur.
She thinks her job is pointless.
 - O, işinin yararsız olduğunu düşünüyor.
I told you it wasn't pointless.
 - Sana bunun yararsız olmadığını söyledim.
It's in your best interest to testify against Tom.
 - Tom'a karşı tanıklık etmek sizin yararınızadır.
Are you sure this is in Tom's best interest?
 - Bunun Tom'un yararına olduğuna emin misin?
He put her savings to good use.
 - O, tasarruflarını yararlı şeylere yatırdı.
Your success will largely depend upon how you will make good use of your opportunity.
 - Sizin başarınız büyük ölçüde fırsatınızdan nasıl yararlanacağınıza bağlıdır.
That's not a useful piece of information.
 - O, yararlı bir bilgi parçası değil.
Iron is a useful metal.
 - Demir yararlı bir metaldir.
Usefulness must be combined with pleasantness.
 - Yararlılık keyif ile birleştirilmelidir.
I urged Keiko to stop using people for her own convenience.
 - Kendi yararı için insanları kullanmayı bırakması için Keiko'ya baskı yaptım.
The public convenience should be respected.
 - Kamu yararına saygı duyulmalıdır.
Is there any help available?
 - İşe yarar bir yardım var mı?
You had better avail yourself of this opportunity.
 - Bu fırsattan yararlansan iyi olur.
Demir çok faydalı bir metaldir.
 - Demir çok yararlı bir metaldir.