Dan karısını öldürmekten haksız yere suçlu bulunmuştu.
 - Dan was wrongfully convicted of murdering his wife.
Tom haksız yere mahkum edilmişti.
 - Tom was wrongfully convicted.
O bana hırsızlığın ne kadar yanlış bir şey olduğunu anlattı.
 - She told me how it was wrong to steal.
Eğer yanlış yaparsam beni düzelt
 - Correct me if I am wrong.
Bir insanı öyle kandırmak haksızlık.
 - It's wrong to trick people like that.
Aslında o haksızlıktan dolayı suçlu muydu?
 - Was he, in fact, guilty of wrongdoing?
Hatalı olduğunuzu kabul ettiğiniz için çok büyüksünüz.
 - It's very big of you to admit you're wrong.
Korkarım ki koliyi hatalı şekilde adresledim.
 - I'm afraid I have addressed the parcel wrongly.
Yanlış yolda gidiyorsunuz.
 - You're going the wrong way.
Matem tutmak için doğru ya da yanlış yol yoktur.
 - There's no right or wrong way to grieve.
Ya sen ya da arkadaşın hatalı.
 - Either you or your friend is wrong.
Bu defa hatalı olan benim gibi görünüyor.
 - This time, it looks like it is me who is wrong.
Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
 - I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
Yanlış zamanda, yanlış yerde.
 - The wrong time, the wrong place.
Talimatları dikkatle okursanız, yanlış yapmazsınız.
 - You can't go wrong if you read the instructions carefully.
Türk toplumunun algılama yeteneği bozuk değildir.
 - There is nothing wrong with the Turkish people's power of perception.
Saatim bozuk gibi görünüyor.
 - Something seems to be wrong with my clock.
Her ikiniz de suçlusunuz.
 - You are both in the wrong.
Bizi ona haksızlık etmekle suçladı.
 - He accused us of wronging him.
Ben onlar hakkında yanılmışım gibi görünüyor.
 - It seems I was wrong about them.
Bir an için, sadece bir an, beni gerçekten sevdiğini düşündüm ama yanılmışım.
 - For a second, just a second, I thought that you really loved me, but I was wrong.
Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
 - I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
Geçen hafta deneyimiz kötü geçti.
 - Our experiment went wrong last week.
Yanlış zamanda konuşulan bir söz iyilikten çok daha fazla zarar yapabilir.
 - A word spoken at the wrong time can do very much more harm than good.
Ben size zarar verdiğim için üzgünüm. Özür dileme. Sen yanlış bir şey, yapmadım, Tom.
 - I'm sorry I hurt you. Don't apologize. You didn't do anything wrong, Tom.
Yalan söylemek yanlıştır.
 - It is wrong to tell lies.
Yalan söylemek yanlıştır.
 - To tell a lie is wrong.
Onda fiziksel olarak hiçbir kusur yok.
 - There's nothing physically wrong with him.
Kusura bakmayın ama, anlattıklarınızın hiçbir önemi yok.
 - Don't take this the wrong way, but what you have related doesn't matter.
Tom'un haksız yere suçlandığını düşünüyorum.
 - I think Tom has been wrongfully accused.
Tom haksız yere mahkum edilmişti.
 - Tom was wrongfully convicted.
Bizi ona haksızlık etmekle suçladı.
 - He accused us of wronging him.
Bu sabah yatağın ters tarafından kalkmışsın gibi görünüyor.
 - It seems like you got up on the wrong side of the bed this morning.
O kazağını ters yüz giydi.
 - He put on his sweater wrong side out.
Haksız olduğumuzu mu düşünüyorsunuz?
 - Do you think we were wrong?
Tom'un haksız yere suçlandığını düşünüyorum.
 - I think Tom has been wrongfully accused.
Evet, cinayetin bir günah olduğunu söyledim ama günahların yanlış olduğunu asla söylemedim.
 - Yes, I said that murder is a sin, but I never said that sins are wrong.
Onu yanlış şekilde yaptığımı fark etmem uzun zamanımı aldı.
 - It took me a long time to realize I was doing it the wrong way.
Onu yanlış şekilde yapıyorsun.
 - You're doing it the wrong way.
Some of your answers were correct, and some were wrong.
Something is wrong with my cellphone.
Injustice is a heinous wrong.
I spelled several names wrong in my address book.
It is wrong to lie.