Definition of verilen in Turkish English dictionary
- (Bilgisayar) issued to
- given
A promise given under a threat is worthless.
- Bir tehdit altında verilen bir söz değersizdir.
I must finish in a given time.
- Verilen zamanda bitirmeliyim.
- (Ticaret) imputed
- (Bilgisayar) issued
- specified
- endowed
- verilen ad
- (Bilgisayar) given name
- verilen avanslar
- (Ticaret) advances to suppliers
- verilen avanslar
- (Ticaret) advance payments
- verilen hediye
- (Bilgisayar) gift given
- verilen hizmet
- service provided
- verilen yetki
- (Ticaret) authorization
- verilen zarar
- (Ticaret) injury
- verilen önem
- emphasis
- verilen önem
- importance given
- verilen baş harfler
- (Bilgisayar) issued initials
- verilen başlık
- (Bilgisayar) issued title
- verilen cezalar
- (Kanun) sentences given
- verilen değer
- (Ticaret) value parted with
- verilen dosya
- (Bilgisayar) file to export
- verilen görev
- (Politika, Siyaset) entrusted task
- verilen görev
- the duty imposed
- verilen görevler
- (Hukuk) entrusted tasks
- verilen hak
- the right granted
- verilen hak
- the right given
- verilen hak
- given right
- verilen haklar
- given rights
- verilen ilçe
- (Bilgisayar) issued state
- verilen izin
- granted permission
- verilen krediler
- (Askeri) credits issued
- verilen neden yok
- (Bilgisayar) no reason given
- verilen sipariş avansları
- (Ticaret) advances given to suppliers
- verilen süre
- (Politika, Siyaset) prescribed time
- verilen tanıma uymak
- (deyim) answer to the description of
- verilen yetkiye ait
- (Kanun) delegatory
- verilen çek ve ödeme emir
- (Ticaret) checks drawn and money orders
- verilen şehir
- (Bilgisayar) issued city
- veresiye verilen şey için koyulan işaret
- chalk
- vezir tarafından verilen
- vizierial
- ver
- give
I think I'm gonna sneeze. Give me a tissue.
- Sanırım hapşıracağım... Bana bir mendil ver.
Give it to me, please.
- Onu bana ver, lütfen.
- ödül olarak verilen
- prize
- elden ele verilen pas
- (Spor) handoff
- emre verilen birlik
- (Askeri) attached unit
- haçlı seferleri zamanında müslümanlara verilen ad
- Saracen
- izin verilen
- (Bilgisayar) permitted
I wasn't the only one who was permitted to do that.
- Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.
- izin verilen
- (Bilgisayar) allow
I wasn't the only one who was allowed to do that.
- Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.
That's the last gift you are allowed to give to Tom.
- Bu Tom'a vermene izin verilen son hediye.
- izin verilen
- allowed
That's the last gift you are allowed to give to Tom.
- Bu Tom'a vermene izin verilen son hediye.
I wasn't the only one who was allowed to do that.
- Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.
- kral veya eşine verilen unvan
- majesty
- lehine ipotek verilen kişi
- (Ticaret) mortgagee
- rehin verilen
- (Kanun) pawn
- ver
- (Bilgisayar) export
Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback.
- İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..
The export of arms was not allowed.
- Silah ihracatına izin verilmedi.
- ver
- (Bilgisayar) issue
I can't answer this question. I don't know anything about those issues.
- Ben bu soruya cevap veremem. Bu konular hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
I give you five minutes to resolve this issue.
- Sana bu problemi çözmen için beş dakika veriyorum.
- ver
- (Bilgisayar) export as
- yarışmacıya verilen ödül
- trophy
- ver
- {f} given
Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
- Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
Food and blankets were given to the refugees.
- Yiyecekler ve battaniyeler mültecilere verildi.
- ver
- {f} rendering
- ver
- render
I cannot render a judgment on that.
- Bu konuda bir karar veremiyorum.
- ver
- {f} giving
Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves.
- Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.
He responded by giving the OK gesture.
- EVET işareti vererek yanıtladı.
- ver
- gave
My uncle gave me a present.
- Amcam bana bir hediye verdi.
My uncle gave him a present.
- Amcam ona bir hediye verdi.
- ver
- {f} grant
The college granted him a scholarship.
- Üniversite ona bir burs verdi.
Lincoln granted liberty to slaves.
- Lincoln kölelere özgürlük verdi.
- ver
- brought forth
- ver
- mete out
- ver
- favour with
- ver
- bestow
The manager bestowed a trophy on him.
- Müdür ona bir kupa verdi.
The college bestowed an honorary degree on him.
- Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.
- ver
- bring forth
- alageyiğin erkeğine verilen ad
- The name given to the male fallow deer
- düğünün ertesi günü verilen yemek
- The day after the wedding dinner
- eskiden ısparta'da halk meclisine verilen ad
- The name given to the popular assemblies used in Isparta
- haber verilen nesne
- news of data objects
- hint iran dil grubuna verilen ad
- Indian name given to the Iranian language group
- iskambilde sinek işaretine verilen bir başka ad
- another name given to the point of playing fly
- iskambildeki karo rengine verilen bir başka ad
- Playing another name given to the tile color
- ispanya kökenli yahudilere verilen ad
- Spanish origin, the name given to Jews
- japon buda rahiplerine verilen ad
- The name given to prune Japanese monk
- kırım hanlarının veliahtlarına verilen isim
- the name given to the Crown Inn carnage
- otçul hayvanlara verilen genel ad
- general name given to herbivorous animals
- ver
- granted
We were granted the privilege of fishing in this bay.
- Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.
Lincoln granted liberty to slaves.
- Lincoln kölelere özgürlük verdi.
- (verilen) en yüksek miktar
- (Konuşma Dili) top dollar
- Avrupa Parlamentosuna verilen dilekçeler
- (Hukuk) petitions to the European Parliament
- acele verilen karar
- snap decision
- adak olarak verilen
- votive
- anında verilen haber
- running account
- askerlere verilen yiyecek ve kalacak yer
- subsistence
- avans olarak verilen ücret
- (Ticaret) advance wages
- ayrılma anında biniciye verilen içki
- stirrup cup
- bahçede verilen davet
- garden party
- bir kerede verilen ilaç
- dosage
- bireysel elektronik harp ve komuta ve kontrol harp projelerine verilen değişitil
- (Askeri) tailored analytic intelligence support to individual electronic warfare and command and control warfare projects
- büfe içiminde verilen hafif yemek
- buffet
- cevaba verilen cevap
- rejoinder
- ceza olarak verilen görev
- penal duty
- delikli kartla verilen giriş
- (Elektrik, Elektronik) card input
- değer verilen birinin hamurundaki bozukluk
- feet of clay
- dinleyici telefonlarına yer verilen program
- call in
- diğer sınıflara verilen Kara Kuvvetleri desteği
- (Askeri) Army support to other services
- düşüne taşına verilen kararlar
- second thoughts
- ertelenen maç için seyirciye verilen bilet
- rain check
- evde yapılmak üzere verilen iş
- homework
- eve parça başı ücretle verilen iş
- outwork
- gıyapta verilen karar
- (Hukuk) judgement given in absentia
- haber verilen
- heralded
- haraç olarak verilen
- tributary
- hayvanlara verilen yemek artığı
- hog wash
- hediye olarak verilen
- complimentary
- ilaçmış gibi verilen fonksiyonsuz madde
- placebo
- izin verilen
- authorized
- izin verilen ikmal listesi; takım adalar deniz şeridi; anahtar yer bulma yönlend
- (Askeri) allowable supply list; archipelagic sea lane; assign switch locator (SL) routing; authorized stockage list (Army)
- iş bu antlaşma ile verilen yetkiler
- (Hukuk) powers which are conferred upon it by this treaty
- işbu antlaşma tarafından kendisine verilen yetkilerin sınırları içinde
- (Hukuk) within the limits of the powers conferred by this treaty
- işin verilen sürenin sonuna kadar süreceği teorisi
- Parkinson's law
- kiraya verilen küçük arazi
- allotment
- komisyon tarafından kendisine verilen görevler
- (Hukuk) tasks assigned to it by the commission
- memnuniyetle verilen
- ungrudging
- niyet mektubu (imf'e verilen)
- (Ticaret) letter of intent
- okulda verilen yemek
- school treat
- rehin verilen vesaik
- (Ticaret) pledged documents
- rehin verilen şey
- pledged article
- rehine verilen şey
- (Ticaret) pledged article
- reçete ile verilen
- ethical
- reçete ile verilen
- ethic
- reçete ile verilen
- with prescription
- satılmaması koşuluyla verilen mülk
- entail
- seyirci telefonlarına yer verilen program
- call in
- sonuncuya verilen ödül
- wooden spoon
- sonuncuya verilen ödül
- booby prize
- söz verilen kimse
- promisee
- söz verilen şey
- jam tomorrow
- teminât verilen kimse
- warrantee
- toptan verilen tahsisat
- (Ticaret) lump sum appropriation
- toptan verilen ödenek
- (Ticaret) lump sum appropriation
- vasiyetname ile verilen
- testamentary
- ver
- seise
- ver
- favourwith
- ver
- reach
She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty.
- O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.
The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident.
- İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.
- ver
- cede
- vicdan emriyle verilen para
- (Kanun) conscience money
- vicdanını rahatlatmak için verilen para
- conscience money
- yargılamadan verilen hüküm
- prejudgment
- yargılamadan verilen hüküm
- prejudgement [Brit.]
- yayın arasında verilen haber
- news flash
- yeminle verilen
- swore
- zarara uğratmak için verilen hediye
- greek gift
- çeliğe verilen su
- temper
- ödeme emri verilen krediler
- (Hukuk) appropriations
- ödünç verilen şey
- loan
- ölüm döşeğindekine verilen aşai rabbani
- viaticum
- ölüm sonrası verilen ödül
- (Askeri) posthumous award
- övgü olarak verilen
- complimentary