Olanaksız geliyor ama gerçek.
- It sounds impossible, but it's true.
Bu görevi tamamlamak benim için olanaksız.
- This task is impossible for me to accomplish.
Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Onun sorularını anlamak imkânsızdı.
- It was impossible to understand his questions.
The pain was almost unbearable.
- Der Schmerz war fast unerträglich.
Bearing can be unbearable.
- Ertragen kann unerträglich sein.