Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.
- He knows a lot about foreign affairs.
O tek-taraflı bir aşk ilişkisiydi.
- It was a one-sided love affair.
Çok ihtiraslı bir aşk macerasıydı.
- It was a very passionate love affair.
Onun işlerine karışmayın.
- Don't meddle in his affairs.
İşlerine karışmaya niyetim yok.
- I have no intention of meddling in your affairs.
Bütün bu mesele bana bir baş ağrısı veriyor.
- This whole affair is giving me a headache.
Ben mesele ile ilgili değilim.
- I am not concerned with the affair.
Çok ihtiraslı bir aşk macerasıydı.
- It was a very passionate love affair.
O, korkunç bir olaydı.
- It was a terrible affair.
Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
- The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
Konu bana birçok uykusuz gecelere mal oldu.
- The affair cost me many sleepless nights.
Olay hakkında konuşmak istemiyor musun?
- Don't you want to talk about the affair?
Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.
- He knows a lot about foreign affairs.
O aşk ilişkisi bir aile sırrıdır.
- That love affair is a family secret.
Sami'nin online bir aşk ilişkisi vardı.
- Sami had a love affair online.
He used a hook-shaped affair with a long handle to unlock the car.
a difficult affair to manage.
an affair of love, i. e., an intrigue.
Tow and Jane had a long and complex affair but they never got married.