Bir şey açıklamak zorunda değilsin.
 - You don't have to explain anything.
Tarihçinin rolü daha az keşfetmek ve onları çevirmek ve açıklamak yerine belgelerin kataloğunu hazırlamaktır.
 - The role of the historian is less to discover and catalog documents than to interpret and explain them.
Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.
 - He explained later how he made this decision.
Lütfen as may be nin dilbilgisini açıklar mısın?
 - Please explain the grammar of 'as may be'.
Meramını anlatmak için sadece otuz saniyen var.
 - You've only got thirty seconds to explain yourself.